hayat hayaller ve yıkımlar

entry86 galeri
    42.
  1. sen de bilirsin bazı bazı olur insana bulunduğu ortamdan uzaklaşıp gitme isteği... bedeni bırakıp ruhun ve aklın bir süreliğine arş'a çıkması gibi... her insana olmuştur... kimisi becerebilmiştır bunu kimisi ise bocalayıp tepe taklak düşmüştür arş'tan aşağıya... arada bana da oluyor işte... yanımdakini umursamadan o anlık yok olma haline bürünüyorum... sessizce incitmeden etrafımdakileri ruhumu yükseltip, aşağıya bırakıyorum ki kendine gelsin...

    bir de söylemek istediklerimiz dilimizin ucundayken geçmiş yaşanmışlıklar yüzünden kelimelere dökemeyişimiz var.. bu aralar çok sık şekilde oluyor bu da... böyle bakıp gözlerine sevgi sözcükleri söylemek var ama yürek ne kadar söyle diye baskı yapsa da, akıl bir türlü buna yenilmiyor bildiğini ya da gördüğünü yalanmışlığın tecrübesini uyguluyor o anda ve susuyor... hiç susmaması gereken zamanlarda... ama merak etme! çok yakındır duymak istediklerin ve bambaşka bir ben! hani derdin ya "ben sabırlı biriyim" yine öyle ol sen bu sefer de bana sabret değsin buna...

    hayatın güzel olduğunu, yaşamanın ne şekil ve şartta olursa olsun her şeye değer olduğunu, siyah ve karamsarlığın geçiciliğini, bir karadeniz kasabasında günlerce usanmadan denizi izleyebileceğimizi, veremi ve kanseri bile o muhteşem duygu ile yenebileceğimizi, acıların tıpkı mutluluk gibi anlık olduğunu ve unutulduğunu, üstesinden gelindiğini çaresizliğin, gözlerinden dünyayı seyretmenin mucizevi bir şey olduğunu sonra el ele hiç yorulmadan uzun ve sessiz yürüyüşler yapılabilineceğini, ölümün "hani o en çok korktuğum ölümün" bile güzel bir hayat yaşandığında korkulacak bir tarafı olmadığını ve bunun gibi birçok şeyi başarabileceğimize inandırdığında ya da başarabildiğimizde...

    takılıp kalmadan hiç sevmediğim doğum günü yazılarına, umursamadan şerefsiz geçmiş insanları, antik acılarımı ziyaret etmeden ve hoşgörülü olduğunda saygı duyduklarıma bir mucizeyi gerçekleştirmeme neden olursun...

    hayalleri yıkmadan, gerçekleştirebilinecek ölçüde kurulduğunda üzülmüyormuş insan, acı çekmiyormuş sonrasındaki yıkımlarında..

    "umrumda değil hiç kimse ve hiçbir şey" derken bile umursayarak seni, "tamam sus yeterince incittin" diye uyarırken iç sesim beni, "şimdi kırdıklarını toplamak için çabala olum" diye düşünmeye başlıyor insan... kırmak bir saniye alırken kocaman bir yüreği, toparlamanın yıllar sürebileceğini hatırlıyorum sonra kendi kırılan kalbimden dolayı...

    geçmiş insan mezarlıklarının çokluğu üzerken bazı bazı insanı, bir yenisine daha tahammülü olmuyor... artık gömmek istemiyor yürekteki mezara başka birisini belki de bu yüzden kilitli kapıları kalbimin sen üzülme, ben yıkılmamayım...

    yok olman korkuturken bedenimi varlığına susamaya başlıyorum, şeker ve çikolata ile ilk defa tanışmış bir çocuk gibiyim... o bakkal hiç kapanmasın ben hiç çıkmayayım istiyorum şekerlemelerin içinden...

    sonra uzun uzun düşünüyorum evime dönerken toprağın bilmem kaç metre altında, bilmem kaç km hız ile giderken... "olum işte böyle bir şey heralde dillendiremediğin sevgi, yüzüne değil de yolcularken rüzgara fısıldamak gibi..." diyorum kimse bilmese de sessiz ve içimde büyütüyorum seni... parçalamadan gögüs kafesimi kalbimi dışarı çıkartıp yüzünü gösteriyorum utangaçlığına beni hayatta tutan tüm organlarım hayran kalıyor...

    ne çok saçmalıyorum, ne çok ve gereksiz yazılar var... çok az konuşup dillendiremediğime pişmanım her şeyi... bazen saçmalamak da iyi geliyor insana...
    0 ...