aslında bu açıklamalar, daha doğrusu bunların gündeme gelmesi bir rüyadan uyanmak açısından soğuk duş etkisi gibi güzel birşey. şöyle ki; islamiyet, hatta bırakalım islamiyeti tüm dinlerin hayatı düzenleyen kuralları mevcuttur. bu noktada islamiyet kuruluşu itibariyle daha yeni olduğundan diğer dinlere göre hala yaşam mücadelesinde yalnızca. sorun şu ki, dini kuralların gücünü tanrı'ya dayandırması ile birlikte sözkonusu kurallar hiçbir şekilde sorgulanamaz, sorgulanması düşünülemez hale gelmesi. fakat insanoğlu gün geçtikçe ilerleyen, aklını daha çok kullanmaya başlayan yani sosyal olarak da gelişen bir varlık.
işte burda çok önemli iki keskin dönemeç var yakın türkiye tarihinde, 1923'teki laiklik ilkesi ve 80 sonrası türk-islam sentezi ile birlikte gelen islamiyetin cici olan taraflarının bize öğretilmesi, bu keskin ve kötü olan taraflarının ise bize hiçbir şekilde öğretilmemesi durumu. kuran'ı kerim her konuya el atmış bir kitap, içinden de -bugün iran'da da uygulanan- şeriat denen yasalar bütünü (veya gücünü tanrı'dan anayasa) oluşturulmuştur. bu tip açıklamalar hepimizi şaşırtıyor, ''hayır ya, olamaz böyle şey kardeşim'' diyoruz ama aslında durum şu ki, islamiyet böyle birşey. kuran'ı açıp baktığınızda ticareti, kadının konumunu, köleliği, alkol kullanımını, banyo alışkanlığını, giyim kuşamı, bilimsel çalışmaların hangi seviyeye kadar ilerleyebileceğini, arap milliyetçiliğini (günümüz anlamında olmasa da yakın bir anlamda) düzenleyen son derece akıl ve mantık dışı esaslar barındırması sözkonusu. peki burda akla ve mantığa uygunluğu belirleyen nedir? zaman. kuran'ın yazıldığı dönem 7. yüzyıl, biz 21. yüzyıldayız. bu 14 yüzyıllık süre içinde de insan denen yaratık kendi evriminde görülmemiş bir ivmeyle gelişti, düşüncelerini değiştirdi, öyle ki daha 18. yüzyılda dini yıkıp yerine yarattığımız millet ve milliyetçilik olgusunu bile* 20. yüzyılda ne derece sapıttığını görünce kendi elimizle yıktık*. hatta düşün olarak bakarsak rousseau'nun ortaya attığı kavramları 100 yıl içinde bir noktasını yıkıp(milliyetçilik) diğer noktasını (diyalektik) ise evrimleştirdi marx ve engels. o derece yüksek hızda seyrediyor düşünsel evrim özetle.
''bize neden islam'ın cicili bicili kısmı öğretildi peki?'' kısmına gelirsek, mustafa kemal devreye giriyor burda da. önce de değindiğim laiklik tabi. bugün koyulan ve osmanlı'ya göre son derece ileri olan bu kanunlar keyfe göre koyulmadı, şeriat ve halifelik keskin biçimde kafamıza göre terkedilmedi. bi şekilde atatürk zaten geç kalmış olan türkiye halkı'nı feodal düzenden burjuva düzenine hızla geçirmek istiyordu, hatta o döneme baktığınızda atılan çok ciddi bir depar sözkonusu. bu deparı atarken de gene ihtiyatlı davranıp -kontrollü deney mantığı ile- islamiyeti kontrol altında tutup diyalektiği yani bilimi geliştirmeyi uygun gördü. çünkü zaten coşmuştu ve halk bu coşkunluktan rahatsız, dinin elden gittiğini düşünen bir halktı. hatta o yüzden m. kemal en sonunda ''ben luther olmayacağım'' demiştir halide edip'e. kimimiz burda m. kemal'i oportunist yaklaşmakla suçlayabilir belki, ama bir noktada çok da haksız olmadığını iran'da ki ilerlemelerin nasıl bir anda tepetaklak olduğunu, ilerleyecem derken iran'ın nasıl bir günde 14 yüzyıl geriye gittiğini düşünürsek anlarız. bu ilk dönemde son derece iyi donanımlı aydın ve öğrenci yeiştirdi türkiye bilindiği üzere.
ancak bundan sonra ikinci aşamaya yaklaşıldı, sovyet rusya'yla rusya tarafında stalin, türkiye tarafında da recep peker, şükrü saraçoğlu ve ismet inönü triosu ve hemen ardından gelen menderes yüzünden iki ülkenin arasının açılmasıyla aydınlanma akımının önüne geçilmek istendi, çünkü sovyet rusya'da sosyalizm'den sapıp emperyalizm'e göz kırpmaya başlamıştı ve gözünü de türkiye'ye dikmişti. hülasa iki tarafında son derece salakça davranışları vardı bu konuda. işte bu noktadan sonra zamanı geçmiş ve dünya'nın kafasına vura vura ezdiği dine ve milliyetçiliğe sarıldı devlet kendini kurtarabilmek adına ve 80 darbesiyle birlikte işin tabiri caizse boku çıktı, 13 eylül'e uyandığımızda gırtlağımıza kadar türk-islam sentezine batmış olarak bulduk kendimizi. 80 darbesiyle birlikte gelen de m. kemal'in uyguladığının aynısıdır formülde, lakin bu sefer diyalektik ve bilim kontrol altında tutulmuş dine geç buyur denmiştir. imam hatip liseleri, zorunlu din dersleri, sanat ve bilim alanından kesintilere gidilip diyanet'in bütçesinin çağ atlamasıyla birlikte bugün tayyip amcanın da yetiştiği 80 sonrası eğitimin güçlü dinci insanlarına, bireylerine sahip olduk.
özet budur kısaca. peki şimdi bunlar neden ortaya çıkıyor bir bir? evren hazretlerinin kendi eliyle yarattığı canavar artık askeri s.klemeyi bırak onu da s.kip atacak bi noktaya geldi çünkü, yani güçlü gücünü pekiştirmek için devlet araçlarını kendi çıkarına kullanmaya çalışıyor ve onu durduracak kuvvetler de bir bir kaybediyor, bunda şaşılacak birşey yok. diğer taraftan açıkçası bunların yaşanmasına sevinmiyor değilim kişisel olarak, çünkü bazı gerçekleri derinlemesine araştırarak öğrenmek haliyle çok zor ve sağolsun devletimizin sorgulamaya dayalı değil koyunlaştırmaya dayalı eğitimi yüzünden kıçını kaldırıp araştıran da çok az. bu noktada hükümet ve onun eline geçen devlet aygıtları bunları yüzümüze tokat gibi çarpıyor, biz kıçımızı kaldırıp soğuk bir duş yapmaya üşendiğimizden o bir kova suyu getirip bizzat kendi eliyle boca ediyor kafamızdan aşağıya. gerçek islam budur arkadaşlar, şu an türkiye'de uygulanan değil iran'da uygulanan islam gerçek islam, akp'nin bize tanıştırdığıdır islam'ın gerçek yüzü, yalnızca biz ''aa bak ne kaka, zayten işlam ayşlıynda öyle deyil aybi'' diyerek zihinsel mastürbasyon yapıyoruz, kendimizi kandırıyoruz. hazır diyorum ayılanlarımız varsa kalksak, şu kirli sakalı bi kessek, bi yüzümüz, gözümüz açılsa, ha nasıl olur? haydi hayırlı traşlar...