Saçlarım toplu intihara başlamıştı. Yatağıma 400 saç teli bırakmadan uyanmıyodum. Ve artık kafamdaki saçları sayabiliyodum. Kısacası kelleşme startı.
***
Aktardıkları genlerden ötürü babama, dayımlara saygı sunduktan sonra araştırmalara vurdum kendimi. Önceden görüp, gülme-küfür karışımı kapattığım kellik reklamlarını havada tıklar oldum. Ancak ektirme ücretleri gözümden kanlı yaş getirince ucuz numaralara sarıldım. Bunlardan en sevdiğim liste başım topik oldu. Topik. Yalancıktan saç dibi olarak gözüken toz. Hem ucuz, hem de kafanda ışıklı mikroskopla araştırma yapılmıycaksa asla çakılmıyo. Baban gorilmiş gibi saçlı görünüyosun.
***
Bi gün buluşma günüm. Sosyal medyadan medyaladığım kızla. ilk kez canlı iletişime geçicez. Beni tabi Brad Pitt biliyo bu. Oysa topiğim olmadan, yanan bir evden fırlamış gibiyim. Buluşma akşama Allah’tan. Ben üstüme ütü çektim, ağzımı yüzümü düzelttim, en son saçları diriltçem. Elime kutsal topik kutusunu aldım, kafama döküyorum, yok! Gelmiyo bi şey! Ünlem ünlem ünlem! Topik kalmamış. Voink oldum tabi. Kızın karşısına böyle yolunmuş saçlı çıkamam. Ben cinlendim. Napsam napsam döngüsüne girdim. Topiği aldığım berber kapalı bu saatte. Başka da bir yerde olmayan bi ürün. Berberi evinden almaya karar verdim. Bingo. Çaldırdım telini açtı. Yalvarma tonuyla topik topik dedim.
"Abi ben Bodrum'dayım ne topiği. Bak şimdi, evde çörek otu var mı? Aynı işlemi yapıyo. 2 liralık bi şey..." dedi.
Şerefsiz aynı işlemse benden niye 40 TL 40 TL götürdün. Neyse haberi alınca mutfağı havaya kaldırdım ben. Dolapları menteşelerini sökercesine açtım nasıl ama... Bi sn. Çörek otu ne ki? Bende ne arar? Bu evde bi tane bile çörek yapılmadı ki 8 yıldır? Hayde. Derken dolapları kesiyorum. Kafamda binlerce ampul yandı! Ona benzer bi şeyler çarptı gözüme. 2. göz, baharatlar kısmı, saat 3 yönü. Sanırım karabiber oluyo bu! Ov. Tam saçımın kontrastı bi karabiber! Valla topikten daha iyi bi şey keşfettim.
Biraz kokuyo ama olcak o. Aldım karayı döktüm ölü bölgelere, döktüm ölü bölgelere. Boşlukları doldurunuz yaptım. Sonunda normal insana dönüp evden çıkmayı başardım.
***
Kız geldi. Sözleştiğimiz kafedeyiz. Ahşaplı ahşaplı bir mekan. Zaten biraz ahşap eskitmeyi bilen her yer şık kafe oluyo anasını. ilginç olmaya çalışarak ilk 10 dakkayı atlattık. Giriş gelişme yapıldı. Kız konuşkan çıktı hayatını özet geçiyo. Derken benim gözler alarm vermeye başladı. Voink voink diye yanıyo! Masaya pıt, pıt diye iki tane gözyaşım düştü mü! Karabiber etkisi bu! Kız dedi “Niye ağlıyosunn?”
Dehşeti çıktı! Bi şey bulamadım ilk. Karabiber döktüm kafaya kızım diyemedim. Iıııııııı.
“Annem ben doğmadan 4 yıl önce ölmüş” dedim.
“Çok duygusalım kusura bakma.”
Saldım sonra gözyaşlarımı, yanına da sümük saldım ağlıyorum. Kız durdu durdu, “E annen 4 yıl önce ölse sen doğamazsın ki” dedi. Error. Yalanı hiç beceremediğimi anlayıp düzeltme çektim:
“Ay pardon 4 ay önce…”
“E 4 ay önce öldüyse seni nasıl doğurdu?”
Yine olmadı lan. Hüngür hüngür ağlarken birden durup sinirlendim:
“Kızım öldü işte öldüğğğhhh” dedim. Bağırmak her zaman haklı yapıyo insanı. Bu sarıldı bana özür diledi filan kedi gibi. Dizilerde gördüğü teselli hareketlerini yapmaya çalışıyo. Biraz daha düşünüp emin olunca “4 yıl sonra ölmüş” diyerek kapadım konuyu. Ama gözlerimi durduramıyorum.
Sanırım karabiberli elimi gözüme sürmüşüm ben. Telefonuma baktım gözler şeytan gözü!
Neyse “işte böyle biraz erken olgunlaştık” dedim final olarak. Sarıldı kocaman. Sahiplenme sarılması. Tamamdır. 1 ay sonra açıklarım saçlarımın beni terk ettiğini. O zaman kaldırır. Her şey yoluna girer…
***
Derken bi kaç tane hapşurdum. Ardından seriye bağladım! Kız nolduğunu şaşırdı. Ben de. Yine karabiber! Kız coşa geldi, “Beyefendi bakar mısınız, biraz üşüdük battaniyeniz var mı” dedi. Garsona. Yuhsun. Battaniye mi denir onlara. Bu arada ben susmadan hapşuruyorum, devam. Kapatmaktan ellerimden tükürük akıyo.
“Sen üşüdün. Bünyen zayıf galiba” dedi. Hava da denizlik. Üşümeyle alakam yok. Neyse garson geldi. Sırtıma kapkalın sey verdiler. Kız sussun diye ses çıkaramadım. Millet bana kilitlendi kafede. TT bile olmuş olabilirim. Saniyede ter boşalttım zaten. Kıpkırmızı oldum ışık çıkarıyorum. Ama hala hapşu, hapşu gidiyorum. Kız dellendi.
“Garson bey! Şu mini ufoyu da açabilir miyiz acaba?” yaptı. Babanneni! Yok yok dedim anlatamadım. Kaynatıcak beni. Garson deli heralde dedi yaktı ufoyu. Resmen temmuz gecesinde kafamda ufo yaktılar.
Neyse sabır çekiyorum, bitsin şu çile de kalkayım dedim. Hesabı istedim, bekleme. Bi baktım benimki yüzünü bana dikmiş tip tip. Kaşları falan bi değişik bakıyo. Yakınlaştı, yakınlaştı… Noluyo pardon? “Kafan kanıyooo!”diye bağırdı! Vat? Nasıl ki? Allaam yüzümü bi elledim acı gerçek: Karabiberlerim akıyo! Kız fotoğrafımı çekti gösterdi bana: Alnımdan yol yol karabiberler sızmış. Bu ortalığı kopardı. Napsam beyin kanaması numarası mı yapsam? Beyin dıştan mı kanar öküz. Kız durduğu yerde zıplıyo.
Ufo kafa derimi mi yakmış olsa? Kafamın pigmentleri mi yanmış olsa? Kendimden çıktım. Ov yov. Yaklaştı iyice bu, inceliyo. Parmağıyla yüzümdeki karabiberlere bandı. Aldı. Burnuna götürüp kokladı. “Bu karabiber değil mi ya” dedi. Hass. Kafamı eğdi. Tabi saçlar boşluk boşluk. Gördü.
“Bu ne ya. Noldu kafana” dedi, iğrenç bir şeye bakıyo gibi yaptı yüzünü. O sırada benim berber arıyo. Açtım. “Abi ben sana çörek otu dedim ya, o şakaydı he, sakın yapma öle bişey” dedi.
“Yok yok. Yapmadım, yoktu zaten. Karabiber döktüm ben, bi şey olur mu???” dedim. Dıt, dıt, dıt.
Kafamı kaldırdığımda ortada kimsecikler yoktu.