Ciddiyetsizlik. iş görüşmelerinde bile işveren beylerin kendilerini Cingöz sanıp tuzak soru diye sorulan saçma sorularına cevap niteliğinde yine saçma ve benden beklenen şekilde bir şeyler zırvalarken, cümlemi bitirmeye üşenip öylece asılı bırakasım geliyor odaya. Çünkü görüşme içeriği mantıksız ve samimi olmayan içi boş soru-cevaplarla dolu.
Adam, "sinirli bir müşteriyle karşılaşınca sakin davranır mısın?" diyor. Ulan hırt o işi almak isteyen Hangi cengaverden "hayır, karşılığı neyse veririm." cevabını duyabilirsin ki? Mecburen sana duymak istediğin cümleleri sıralayacağız, mizacımız her ne ise...
Az evvel havlu peçete üzerinde poğaça yiyip, şeffaf cam bardağından yudumladığı çayla ağzındaki lokmasını ıslatırken çay bardağının yudum aldığı ucunda bıraktığı ıslak poğaça parçacıklarına gözüm takıldıktan sonra, kendimi o kişiyi tuvalette çömelmiş tuvalet kağıdına uzanırken hayal ediyor buluyorum.
Hiçbir ciddiyet kalmıyor bende. Sanki bunların ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan, başka diyarlarda yaşayan biriymişçesine kafası güzel gezen insanları ciddiye alasım gelmiyor. Sizi kıçı kırık proleter düşmanı bücürler.
Ha bir de bana ciddi ciddi bir şey anlatanlar karşısında aynı tavırlarım bürüyor beni. Son derece ciddi olmak istiyorum ama yapamıyorum. Dikkatim dağılıyor, o an efrafta bana en cazip gelen görsel ne ise ona odaklanıp, beynimi meşgul edecek gündemimdeki en güncel düşünceye gömülüyorum. Ya da kişinin kaş ortasına odaklanıp manasız şeylere beynimi yoruyorum. En azından ilgili gözükmek için.
Fazla ciddiyetsizim. Ciddi olanlar karşısında ahsjzksks diye gülesim geliyor çoğu zaman. Resmi görüşmelerde, yazışmalarda dahi (sanırım bu yüzden hala işsizim).
Çünkü hayat hep surat asık gezen bir sürtük gibi fazla somurtkan.