ismet zeki eyüboğlu'nun saygı adlı bir yazısında ele aldığı tanımdır.
...
bakıyorsunuz biraz ün yapan ,toplumda ilgi ceken bir yazar, bir cizer alıyor eline kalemi yazıyor ağzına gelenleri.büyük büyük yargılar veriyor. kendine olan güveni,kendine olan sevgiyi sarsan yazılar bunlar. yazarlığı ile,tutumu ile ün kazanmış,toplumda bir yer sağlamış da bu yerin değerini,önemini bilmiyor.kendi yetki sınırları dışına cıkıyor,yargıc gibi yargılamaya kalkıyor okuyucuyu.onu etkilemek istiyor,onu kendi gibi düşündürmek,kendini bir ölcü olarak benimsetmek istiyor.daha okuyucuya sunulmamış bir yazıyı,bir yapıtı göklere cıkarıyor,radyoda,televizyonda boy gösteriyor,dergilerde gazetelerde acıklamalar yapıyor, bildiriler dağıtıyor, konuşmalar yapıyor. sözün kısası gercek bir aydına yakışmayan ne varsa yapıyor. kimsenin okuyucuyu etkisi altına almak, onun değer duygularını önyargılarla cizgisinden saptırmak hakkı yoktur.
kimse alınmasın ,gocunmasın,tedirgin olmasın söylediklerimden. belli bir kimseyi,belli bir olayı göz önüne alarak yazmadım bu yazıyı. icinde bulunduğumuz durumun genel cizgilerini yönünü belirtmek icin yazdım.kendilerinde bir değer varsa bu "kuşak" olmakla değil,ortaya bir düşünce ürünü,sanat yapıtı koymakla gösterilir,öyle düşünüyorum ben..evet 1950 kusağı bostur,başarısızdır,düzensizdir,dağınıktır,sözün kısası "edebiyat esnafı", edebiyat particisidir.