yağmurdan kaçmak için ortaklaşa taksi tuttuğumuz günden hatırlıyorum seni. gülümsüyordun. hasta olduğun her halinden belliydi ama böyle ölmeyi hak etmiyordun. olmadığın bir sabah ortasında, bursa ile beraber oturmuş ağlıyorduk. soranlara içinde adın geçmeyen şarkılar söylüyorduk.
ki ne yağmur..
kimin ağlayıp, kimin güldüğünü birbirine karıştırırcasına. dünya dönüyorsa madem, durduğumuz yerde kaybolabilir miyiz dedim acaba.. hem de belki yarın sabah yine geçersin büfenin önünden.
güldün..
ben durdum, sen kayboldun. dudaklarının arasında adımı duydum. çekip almaktan başka çarem yoktu ki, taksi durdu. indik, kayboldun.. indiğimizde yağmur bile durmuştu. bu sabah yine yoktun..
ki şimdi unutsan da uyuyamazsın düşünmeden.
hem beni, hem seni sevdiğimi..
yağmur kaçılacak bir şey de değildi oysa. ve tıpkı aşkta olduğu gibi ıslatmalıydı adamı. belki de bu yüzden sarılırcasına kollarını açar insan gökyüzüne. çektiği çileye güler, kahkahalar atar ıslanırken.
dedim,
güldün.
zaten ben ne desem gülüyordun..
adımı söyledin, çekip almaktan başka çarem yoktu dudaklarından. taksi dursa da, ben durmayı düşünmüyordum ki.. öldün zannettim yağmur bitince. oysa sen, yarın sabah yine geçeceksin büfenin önünden.