" gün geçmiyor ki bizi şaşırtmasın " klişesini hayata geçiren dizidir. evet, sözlük formatı gereği her ne kadar dandik olduğunu düşünsemde tanımımı yapmış bulunuyor ve spoiler eşliğindeki birkaç satırıma geçiyorum.
--spoiler--
4x11 ile ne öğrendik, önce ona bir değinmek gereklidir. her şeyden evvel jhon locke'un seçilmiş adam olduğunu ve adada bulunmasının kesinlikle tesadüf olmadığı netleşmiştir. ayrıca kendisi yakup amcamın yeni sağ koludur. ben ise bildiğin kenar çocuğu olmuştur. buradan senaristleri kınamıyor değilim.
11. bölüm locke odaklı bir bölümdü. bölüm itibariyle kendisini henüz ana rahmine düştüğü pıtırcık hallerinden tutunda lise dönemine kadar gözlemledik. ve evet, talihsiz bir bebeymiş bunu da öğrendik.
ve bence çok önemli bir husus bu sayede bir kez daha temellenmiş oldu. nedir efenim bu husus?
psikolojide "çocukluğa inmek" denilen klişe hadisenin gerekliliği.
gerçekten böyle bir şey varmış, öğrendik. lost sağolsun henüz anaokulu yaşlarında olan küçük jhon'a sunulan sembolik birkaç aletten hangisini seçeceği buna iyi bir örnek oldu.
hoş ben adam henüz objeleri sıralarken dedim bu kesin kapar bıçağı. e jhon'un mekanlara bıçak atarak girme tutkusu dillere destan. halbuki orada birbirinden değişik objeler var di mi? ne vardı, çizgi roman vardı mesela. normal çocuk olsa kapar direk di mi? yok, jhon abimiz ufaklığından belliymiş. hiç bakmadı bile. bıçağı kaptığı gibi attığı " bu benimdir " bakışı her şeyi özetler nitelikte.
ayrıca buradan adamım ben'e sesleniyorum;
ben, lafım sana. kulübedeki dönek yakup amcamı geç canısı. sen her daim gözümdeki tek lidersin. hep öyle kalacaksın. kal sağlıcakla.
--spoiler--