her gün yeni pencere açılır beşer denilen sosyale... her değip geçmeler ya da sıkı sıkı kenetlenen açmazlar ya da içreliğinde bütünleşmiş kimlik özleri bir şey katar bir ötekine ya da diğerine yahut kendisine... buna 'ben'i ve 'onu' tanımak denir, bu yoldan geçer beşerin yolu...
her tanıyış bir katma değer sunar kimliğe, buna da çoğalmak denir bünye tanımınca.
bir anne baba, eş ya da kardeşi tanımak ne gariptir mesela. insan tanıyamaz ya en yakınındakini, görmez ya ezber tekrarlarınca. en çok da buna yanmalı insan.
en yakının olanı en yabancısı yapmak böyledir işte maharetli insan aklınca; çok yakınındakinin en sonda olmasına şaşmamalı kaygılarımızca.
efendim?
siz hiç kaygı duymaz mısınız buna?
nasıl olur efendim; en önemli olanları nasıl ötelersiniz en uzaklarınıza?
nasıl kayıp gözü ile bakmazsınız bu halde elinizin altında olan yakınınıza?
canınıza?
bir aşk düşünelim mesela;
buram buram heyecan ve merak kokan en tazesiyle... dalları yeni yeni uzanan, ulaşan göğe; hatta o kadarla kalmayıp, sürgün vermiş olsun masmavi özgür semalara...
ve sonrasında gel zaman git zaman devşirilen kimlikler, kendine benzetme çabaların galibinin gücünü ilan etmesinden sonra oluşan süreçler; ezbere alındı sanılan yitik onca kimlikler...
arkaya dönüp bakılmayan onca hisler, aidiyet altında ezilmiş nice sessiz çığlıklar.
ezberi bozacak, kimlikteki değişimler mi dediniz? zamanın ona kattıkları nereye gitti diye mi sordunuz?
haydi canım, kimin umurunda bu?
onu tanıdı dibindeki, şimdi yeni dünya keşfi zamanı!
nedir tanımanın karşılığı?
izafi olan zaman mı?
yoksa ona biçip-giydirdiğimiz yeni kimlik yansıması mı?
peki derinlerde kalan ve kişiye ait olanı?
peki ya koşulların üzerimizdeki tahakkümleri?
bizi kendimizden farklı olarak sunma çelişkilerimiz?
maskeli yüzlerimiz ve dahi yüreklerimiz? misal bir profesyonel yaşamın üzerimizdeki kişilik bölünmesine meylettiği sebepleri nasıl açıklayacağız?
haydi, daha derinlere inelim mi?
komplekslerimizi saklayarak ikinci ya da üçüncü tekil şahıslar ile kurduğumuz iletişime, gardımızı düşürmemek ya da karşı tarafa koz vermemek gibi görmelerimizin herzeliğini nasıl açıklarız? doğallığımızda bile nice zehirlenmiş çiçeklerimiz yok mu, artık onunla barışık olup, bu irinle yaşayan?
tanımak, tanışık olmak mı son tahlilde? girizgâh bir kimlik ebelemesi mi yoksa peyderpey ?
en çok onu olduğu gibi bırakıp tanışık olmak mı yahut bizden bir şey katıp, son demini alanı mı tanıdığımız kişi yapmak? tanımak nasıl olacak?