faşizm'in allahını filan yapmamış padişahtır. yalnızca her imparatorluğun başına gelen şey olmuş, selim de kendi halkına yabancılaşmıştır ve devletin devamı için kanlı bir yol seçmiştir. sene 1500'ler, din-tarım imparatorlukları zamanı, devletin başı da sünni-müslüman. ancak batıya sefere gidecekken arkası sağlam değildir, alevi-müslüman* ve şii-müslümanlar* tehdittir ona göre devlete. zalimdir, zaten yavuz ismi bu yüzden konmuştur, iyi bir devlet adamı ancak kötü bir insandır. ama tarihi ele alırken dönemin koşullarını değerlendirmek gereklidir, faşizm dediğimiz tanım din-tarım imparatorlukları yıkıldıktan, üstüne bir de milliyetçilik ve cumhuriyetçilik, hürriyet kavramları peydah olduktan da çok sonra ortaya çıkmıştır. kaldıki o dönem insan-halk değil devlettir önemli olan, hanedanlardır, halk padişahın kuludur. kulluk etmeyen öldürülür. bu avrupa'da ki her imparatorluğun tarihinde böyledir. her önümüze gelene faşist damgası yapıştıracaksak işimiz var..
ek/düz:
ayrıyetten;
yukarıda zaten değinmiştim ama biraz daha yazmak/açmak farz oldu. yavuz genellikle anadolu'daki türk üstünlüğünü/dominantlığını yokettiği için pek sevilmez türkçü düşünceye sahip olanlar ve aleviler için(alevilerin sevmemesini anlıyorum bu arada, benim de dedemi katletseler ben de sevmezdim bunu yaptıranı, neyse). uzak tarihi objektif olarak ele almak gereklidir. dediğim gibi, dönem din-tarım imparatorlukları dönemidir. osmanlı sünni-müslüman bir devlettir. tıpkı orta asya'daki türk devletlerinin merkez dininin göktanrı inancı olması gibi.
o dönemde de imparatorluğun tebaasında yaşayan halk(türk'tür çoğunlukla, dipnot) çok tanrılı bir inanca sahipse gerekirse cebren bu değiştirilir, göktanrı inancına sokulur. tarihçilerin birleştiği şey, eski türk devletlerinde merkezi otorite güçlüyse halkın göktanrı inancına sahip olduğu, zayıfladığında ise çoğunlukla çok tanrılı birçeşit şaman inanç sistemine yöneldikleridir. bu sadece türkler'e has ta değildir, aynı zamanlarda çin'e bakılırsa da benzer şeylerin orda da yaşandığı görülecektir. çin de kendi tebaasını budist olması yönünde yer yer zorlamıştır da.
neyse, dönelim tekrar milattan sonra 1000'lere. aynı dinden olanların, hatta aynı ırkdan olanların mezhep çatışması yaşaması bize has değildir. misalen bizans dönemi incelenebilir. dördüncü haçlı seferi için gelen katolik avrupa ordusu bizans'ın ihtişamını görünce din kardeşi filan dinlememiş, bizans'ın deyim yerindeyse içine etmiştir. şehirde çok büyük katliamlar gerçekleştirilmiş bunu da 'onlar ortodoks' kılıfının altına sokmuştur imparatorlar. yaklaşık yüz yıl kadar süren bir latin imparatorluğu(diğer adıyla katolik imparatorluğu) dönemi hüküm sürmüştür anadolu ve balkanlarda. şu anda nasıl ırksal kökenler kullanılıyorsa siyasette, çıkar ilişkileri bunun üzerinden dönüyorsa o dönemde de din için geçerlidir aynı şey. gene müslüman olan fakat mezhep farklılıklarının keskin olduğu abbasi-emevi çekişmesi de, selçukluların içindeki haşhaşilik mezhebi/tarikatı da diğer örneklerdir.
anadolu'daki alevi/kızılbaş asimilasyonu ise çok daha önceleri başlamıştır ayrıca. tarih kitaplarında ''fatih karamanoğulları beyliğine son verdi'' ve (kelalaka bir yerde) ''rumeli'ni türkleştirmek için anadolu'daki türkler'i balkanlara yerleştirdi'' yazar. amaç türkleştirmek midir peki? hayır, amaç hem anadolu'daki göçebe alevi türkmenleri yerleşik hayatla tanıştırmak, sünnileştirmek ve anadolu'daki sayılarını azaltmak ve de balkanları müslümanlaştırmaktır. aynı zamanda karamanoğulları'nın tebaasını dağıtmaktır da. türkleştirme ile zerre alakası yoktur tarih kitapları öyle yazsada.
tarihi çok okumak, ince eleyip sık dokumak ve de objektif yaklaşmak gerekir. ha bunun günümüze yansımasında farklı yorum yapılabilir, şöyleyken böyle oldu denebilir o ayrı. ama bunu derken 'yavuz türk düşmanıydı' gibi yakıştırmalar yapılması yanlıştır. dönemin koşullarını değerlendirerek konuşmak gerekir sözkonusu tarih ise. doğru yapmıştır/yanlış yapmıştır, eleştrilir ya da övülür o bireylere kalmıştır.