ben bu yazıyı öylesine yazdım

entry2550 galeri
    1944.
  1. ölüm acısıyla ilk kez 5 sene önce tanıştım, o kadar berbat bir acı ki eğer yaşamadıysanız asla yaşamanızı istemem. öyle bir şey ki, bir anda bütün dünyanın kararabildiğini gösteriyor gerçekten simsiyah oluyor her şey. sadece o karanlıktaki siz ve kulağınızdaki "başınız sağ olsun" cümlesi. hemşire bunu söylerken ne kadar da rahattı oysa, kabullenmiş gibiydi benim beynimde uğuldayan o cümleyi. imkansız, nasıl kabullenebilir?

    o ses sanırım duyduğum son ses olmuştu, belki de ondan sonra hiçbir sesi duymak istemedim ki uzun bir süre uyumayı tercih etti beynim. uyandığımda yanımda kimse yoktu, rüya gördüm sanıp derin bir nefes aldım. baba çünkü bu, babalar ölmez ki.

    hastanede olduğumu fark etmem 30 saniye sürdü, biliyor musunuz o 30 saniye hayatımın en mutlu 30 saniyesiydi. sonra yine karanlık...

    çok zor geçti o dönem, uzun bir süre atlatamadım. odadan dışarı çıkmak istemedim, insanları ve hayatı reddetti beynim. yanımda sadece ailem ve o adam vardı, karşılıksız ve beklentisiz sevmeyi bana öğreten adam. aşkın değerini bana gösteren o adam, hayatta aşkın yerini kalbime işleyen o adam...

    ayağa kalkarken sendelediğimde de elimi tuttu o adam, sevdim onu her kelimesiyle her cümlesiyle sevdim. egoları yoktu onun, benim egolarımı da yıktı. aşkı bir güç savaşı olarak görmüyordu, aşk aşktı işte sadece aşk. yıpratmadı beni, incitmedi, kırmadı hiç kırılmadım ona ben de onu kırmadım.

    küçük bir serüven yarattık kendimize, beraber geçirdiğimiz her an gerçekten özeldi, çok güzeldi. bizim hikayemizde başka birine yer olmadı hiç, kavgalar ve ego savaşları yaşamadık. olduğu gibi geldi bana, olduğum gibi gittim ona. beni karanlıktan çekip çıkardı, güneşi yeniden hissettim, yeniden yaşamaya başladım ama bu defa farklıydı.

    yeni hayatımda ego yoktu, hırs yoktu sadece aşk vardı sadece aşk olacaktı. çünkü insanı karanlıktan çıkarma gücüne sadece aşk sahipti, bu duyguyu kaybetmeyecektik biz. evet onun aşkı daha büyüktü, ama o bundan hiç gocunmadan yaşadı aşkını.

    farklı şehirlerdeydik, bir araya her zaman gelemesek de sıklıkla geliyorduk. bazen sadece birbirimize bakarak anlıyorduk hissettiklerimizi, bazen sessizliği dinliyorduk sadece. ben o adamın yüzüne baktığımda mutluluktan ağladım, hayatımda ilk ve son kez, hıçkırarak mutluluktan ağladım.

    bir sabah uyandığımda o çok istediği arabayı aldığını ve 4 gün sonra yanımda olacağını uzun uzun anlattığı o mesajı gördüm. o mesaj başka bir mesajdı, bir fark vardı. ilk defa gelecekten bahsetti o mesajda, "geldiğimde seni de alıp döneceğim, artık sensiz geçirdiğim 1 dakikaya bile tahammülüm yok, daha fazla beklemeyelim evlen benimle"

    mutluydum, çok mutluydum. 4 gün sonra gelecek, biz artık herkese biz olduğumuzu ilan edeceğiz, belki çocuğumuz da olurdu bilinmez. ilk defa o kadar mutlu uyudum, ilk defa güneşin o kadar güzel gülümsediğini fark ettim. yine acele ettim, hayatın sürprizleri bitmiyordu.

    ertesi sabah uyandığımda üşüyordum, çok üşüyordum. öyle soğuktu ki titriyordum, içimde bir yerler buz tutmuş gibiydi. kendime gelmem uzun sürdü, evden çıkarken annemin telefonu çaldı, içeri girip konuştu. hareketine o an anlam veremesem de sonra anlayacaktım sebebini. evden çıktım, yaklaşık 3 saat sonra dönecektim, sınavım vardı beynim ambale olmuş gibiydi tek istediğim eve gidip biraz uyumaktı.

    eve döndüğümde annem beni kapıda karşıladı, aslında hiç öyle şeyler yapmaz. mutfağa çağırdı beni, oturdum anlamsızca annemi izliyordum, ne olmuştu?

    "utku" dedi.
    -ne olmuş utku'ya?
    +sabah kalp krizi geçirmiş.
    duymak istemiyordum, aynı şeyleri yaşamak istemiyordum bu sefer o karanlıktan çıkamazdım çünkü, çıkaramazdı kimse.
    "hazırlan istersen yola çıkacağız" bir cümle insanın canını bu kadar yakamazdı, yakmamalıydı. utku, hayatımın diğer yarısı ölmüş müydü?
    "öldü mü anne, yok mu artık?"

    cevap alamadım. ben sabah soğuktan titrediğimi düşünürken onu kaybettiğim için yanıyormuşum aslında. ben soğuktan titrerken o beni öpmüş ve gitmiş. bir daha dönmemek üzere gitmiş hem de.

    ağladım, bu sefer mutluluktan değil içimdeki ateşi atmak için ağladım, atamadım. konuşmak istiyordum, konuşamadım.

    ne yani 4 gün sonra gelmeyecek mi? ama bana söz vermişti...

    sonrasında ne yaşadığımı hatırlamıyorum, sadece bir tabut ve içinde olmasını isteyeceğim en son insan. günlerce konuşmadan sadece etrafta neler olduğunu izleyen ben ve bir daha asla gidilemeyecek olan bir mezar...

    ölüm, insanı tam da en ummadığı anda vuruyor. o yüzden aşk önemli, aşık olabilmek çok önemli. sevdiğiniz herkesin kıymetini bilin, eğer buraya kadar okuduysanız şimdi kavga ettiğiniz sevgilinizi arayın, şimdi sarılmak istediğiniz insanı arayın.

    korkmayın, onu kaybetmenin yanında kaybedeceğiniz çok büyük bir şeyiniz yok zaten.
    3 ...