ayakkabı almak için büyük bir mağazaya girdiğinizi düşünün, girer girmez bir sürü ayakkabılar adeta size doğru bakar, renk renk desen desen onlarca ayakkabı vardır. birini beğenir gibi oluyorsunuz ama hemen yanında daha iyisini görürsünüz, ona bakarken onun yanında başkası ilginizi çeker, ona bakarken diğeri...
karar veremezsiniz, dakikalarca gezer, bakar ve eli boş mağazadan çıkarsınız.
yakışıklı olmak işte böyle bir şeydir. size bakan bir sürü kız vardır ama karar veremediğinizden dolayı sap kalırsınız. misal dün düğün salonuna gittim. sizden tipsiz olmasın devecialpay'a benzeyen bi arkadaşın sünneti vardı. yani adamın değil, oğlunun sünneti var. zaten tipsizler hemen evleniyor bu devirde. aynı yaştayız ama 10 yaşında çocuğu var herifin. düşün.
girdim düğün salonuna. altımda buz mavisi bi kot, üstümde spor bi ceket, içinde badi tarzı bi tişörtle ağır ağır merdivenleri inerek daldım içeriye. kalite parfüm sıkmışım. takı merasimi var. içeri girer girmez, her düğün salonunda bulunan o kırmızı elbiseli uzun topuklu sarışın kız dudaklarını ısırarak bana baktı. zaten bu kızların düğünle alakası yoktur, varsa yoksa yeni aldığı elbisesi ve kuaföre yaptırdığı saçlarıyla hava atma peşindeler. sürekli dolanırlar ortada. madem o kadar para verdik neden oturalım mantığıyla herkese kendini göstermeye çalışır. hayır yani uzun topukla yürümesini bilmiyorsun neden hiç oturmuyorsunuz? hülasa götü çıkık vaziyette arkadaşlarının masasına doğru yürüdü gitti kız. ahaha ahaha kolpadan gülüyor, birilerinin ona baktığından o kadar emin ki, neşeli ve güzel görünmeye çalışıyor.
hemen eledim bu sarışını, milyonları verseler daha dönüp bakmam.
tek gittiğim için de her zamanki gibi en arka masalardan birine oturdum. salon çok kalabalık. oturur oturmaz annesinin yanında bulunan ve elinden hiç telefon düşmeyen o siyah elbiseli asosyal kız da beni gördü. anasının zorla getirdiği çok belli. '' kızım yarın sen de evlenince acaba düğününe kim gelecek '' diye söylene söylene getirmiş kızı. bu o kadar belli ki, kız düğünde mi? yoksa kahvede eşli okey mi oynuyor belli değil. eli çok iyi gelmiş gibi gömülmüş masaya.. beni, yani eşini görür görmez '' elim çok iyi, bana oyna '' dermiş gibi göz kırpacak neredeyse, ağır ağır telefonu masaya bırakıp gözümün içine bakıyor, yahu ben sana neden oynayayım? aman sakın göz kırpma bana. zira hemen arkasındaki o kapalı kız da bana bakıyor.
off offf.. simsiyah gözler, açık yeşlil türban, harika uzun bir elbise. çoğu açık kızlardan bile daha net vücut hatları var. yemin ederim mini giyse bu kadar seksi olmaz. ayakta dikiliyor ve masada oturan arkadaşının omzunu tutarak konuşuyor. gülüyor konuşurken, gülmek bu türbanlılara çok yakışıyor. pat bu da gördü beni. konuşurken arkadaşının omuzunu iyice sıkmaya başladı. göz gözeyiz artık. kızı sıvazlarken öldürecek neredeyse. yalandan yere gözünü kaçırıyor ama halen izlendiğinin farkında. çok sinsi bunlar ve bunları göt etmek en büyük hobim olduğu için hemen gözümü pistin ortasına çevirdim. o halen ona baktığımı sanıyor...
vay vay vay takı sırasında bulunan iki kız da arada bir bana bakarak konuşuyor. '' şu yakışıklı benim he'' diye aralarında anlaşma yapılıyor kesin.
ceketimin cebinden telefonu çıkarıp sigara paketi çevirir gibi masada çevirmeye başladım. hem telefonu çeviriyor hem de mermer delen bakışlarımla kızları kesmeye devam ediyorum. meraklıyımdır. acaba anlaşmayı kim kazanacak diye süzerken ohaaa
ulan ohaaaaaaaaaa
iğne tutan nedime de bana bakıyor.
arkadaşın kız kardeşi bu.
bakan bakana. kalktım gittim takı sırasına. giderken parfüm kokusunu alan kızlar da oturduğu yerden titreyip sentelemeye başladı. salon biraz basık. hafif sıcakladığım için ceketi çıkarıp elime aldım. kaslarımı ve fit vücudumu gören kızlar kartal görmüş mirket gibi sıraya doğru bakıyor. salonda bi uğultu oluştu. baktım herkes sıraya giriyor. belki takan yine takacak. arkam kuyruk. sıra bana geldi, cebimden 100 lirayı çıkarttım, nedime elini uzatıyor. sanki 100 lirayı kendisine verecem '' sen verecek 100 lira ben alacak duj '' bakışı var. gülerek aldım iğneyi taktım parayı oturdum yerime.
yerime geçerken alay komutanına selam veren askerler misali tüm kafalar beni izliyor. kafalar çaki gibi dönüyor.
tekrar oturdum attım bacak bacak üstüne. kimseye bakmama karizmasını uygulamak için telefonu açıp şöyle bi sözlüğe bakayım dedim. sizin salak salak başlıklarınızı ve kedi fotoğraflarınızı gördüm. aynı mallığınız devam ediyor diye tebessüm ederken '' bakar mısınızzzzzz '' diye bağıran bir sesle irkildim. adınız faruk mu?
- anlamadımmmmmmmmmmmm
+ adınız diyorum, farukk muuu?
- hayırrrrr, neden sordunuz
+ ilkokul arkadaşıma çok benzettim de
- hay senin yalanına so
+ ne dedin duymadım
- yok bişii
klasik tanışma bahaneleri işte. hangi birine bakacağımı ve kime ilgi duyacağımı şaşırdım. yüz vermedim kıza. masadan kalktım ve telefonu göt cebime koydum. pistte halay çeken kızlar tele tüneyen kuşlar gibi şakıyordu. gitmeeee, gitmeee diye adeta zıplıyorlar. saçına çok paralar harcayan kız da halen deli dana gibi dolanıyor. nedime parmağını emerek bakıyor. iğneyi batırmış eline belli. emdikçe emiyor. o da diyor gitmeeeeee...
ceketimi giydim ve merdivenlerden çıkmaya başladım. çıkarken ilk gördüğüm kız tekrar gözüme çarptı. kırmızı elbiseli, uzun topuklu sarışın kız. milyonları verseler dönüp bakmam dediğim kız sanki en güzelleri gibi geldi.
mağazaya girince bakılan o ilk ayakkabı gibi yine dönüp dolaşıp onu almamak adına çektim gittim.
yakışıklı olmak, işte böyle büyük bir mağazadan ayakkabı seçmeye benziyordu. giderken götümdeki telefon çaldı.