vurgulanması gerekilen bazı şeyler var. bunlardan biri de,"belirlenmecilik" batağına saplanamadan ve bu kavramı dışlamadan marksizm nasıl bir dinamiği ele alabilir? çözümü basit. yaratıcı marksizm'in yanında bulunurken ilkeleri tahrif etmeyen ama ilkeleri bir bilgi yığınına dönüştürmeyen anlayışta yatıyor cevap. ulus dinamiğinde de kavranması gereken bakış açısı şüphesiz bu.
günümüzün ulus dinamikleri anlaşılmadan, bu dinamikte denklemin bir tarafın emperyalizm, diğer tarafın ise devrime çıktığını görmeden hiç bir siyasal değerlendirme yapamayız. bunları kabul ettikten sonra kavramı ilerletebiliriz. aksi taktirde tüm yollar ancak roma'ya çıkar!
ulusa dair yapılacak tanımlamaların hepsi emperyalizmden geçiyor aslında. başat ve belirleyici aktör burada emperyalizmin kendisi. lenin, buharin'in "geçiş dönemi ekonomisi" adlı eserini eleştirirken ulus dinamiğine ve ulusal soruna ait çok önemli bir cümle edecekti: "bazen de bağımsız devletlerin kuruluşu emperyalizmi güçlendirir." bu cümleyle ulusal soruna geçiş yapmak kolay olabileceği gibi ulus dinamiğini de anlıyoruz. emperyalizmin ne kadar güçlenip, ne kadar güç kaybettiği... işte sosyalizmin ulusa bakış açısı.
ne ulusal sorun ne de ulus dinamiği birbirinden ayrılabilecek kavramlardır, ne de aynı kefeye konabilecek. bu kavramları anlamak için bütünlüklü açıdan bakmak ve siyasal konjoktüre dikkat etmek asıl değerlendiriş biçimdir. aksi taktirde ulus dinamiği de, ulusal sorun da anlam kaymasına uğrar.