sözlük yazarlarının itirafları

entry163208 galeri ses32
    137742.
  1. selam, izmir'den bi' adet yirmi beşlik hep acelesi olan adam ben. iş bu entry aşırı derecede subjektif içerikli ve uzun olacağından ötürü okumanızı pek tavsiye etmem. yine de buyrun. sanırım her şeye "izmir'den" dediğim yerden başlamalıyım. aydın'ın ufak turistik ilçesi kuşadası'ndanım ben. aydın'a ömrüm boyunca üç kere gitmemişimdir. izmir'e kız arkadaş, aile gibi nedenlerden dolayı git-gellerim olsa da tam olarak ne bi' izmirli ne de aydınılıyım. ama sorarsan; ben haoa, izmir'den.
    her ne kadar ailemi seviyo olsam da, çocukluğumu ailemin "okumazsan seni sanayiye çırak veririz" tarzı tehditleri ve bu yönde bazı eylemleriyle geçirdim. 14 yaşımda, çok geçmeden ölü bir sektör olacağını anlayacağım turizmle tanıştım ve aslında okumazsam da bu sektörde devam edebileceğimi düşündüm. kazandığım para tatlı gelmiş olacak ki okulu gerçekten sallamamaya başladım. ve turizmin olmadığı kış günleri benim için işkenceye dönüştü. bilgisayar oyunları ve "karı kız" diye tabir edilen faktörlere kendimi fazla kaptırmam dolayısıyla derslerim yerlerde. kaç tane dersi olduğunu bilmeyen ben, bulunduğum şehirde hangi amatör grubun konser bileti ne kadar, nerden bulunur ve ben bu konser biletlerinden nasıl kar elde ederim çok iyi biliyordum. çekingen bi' ailede, çekingen bi' çocuk olarak büyüdüm ben. insanlarla kolay kolay etkileşim sağlayamadım hiç, hala sağlayamıyorum sanırım. naçizane, bunu da aileme bağladım, ailemi suçladım. ailenin tek erkek çocuğu ben, genel olarak el üstünde tutuldum. "yalnız başıma" bir çok şeyi yapmaya çekinirim hala. çünkü çocukluğumdan beri böyle gelmiş bu. kalabalıklar içine girmek, onlara hitap etmek, birine açılmak. ellerimden terler akar inan. henüz liseden atılmamıştım çok iyi hatırlıyorum, bi' kız sevdim. bir yıl boyunca konuşmadım kendisiyle bu konuda yada benzer bi' etkileşime girmedim. en sonunda sanırım kendisi isyan etmişti de öyle birlikte olmuştuk. ne yazık; ailemin yaşadığı bi' takım sorunlar yüzünden bir yıl boyunca beklediğim kızı da kaybetmek durumunda kalmıştım. evde akşam ezanından sonra eve gittiğim için trip atan bir baba bekledi beni hep. annem; "aman ali rıza bey tadımız kaçmasın." durum böyle olunca yetişemedim bazı şeylere. sonuç olarak ne babamın gönlünü yapabildim ne de belki de hayatımın hikayesi olacak kadına yetişebildim. kadın diyorum artık çünkü hala arada bakarım, konuşurum onunla, içim bi' gitmez desem inan yalan olur. bunu takip eden yıllarda liseden atıldım ben.sebebini de hep yukarıda bahsettiğim "yalnız başına" bir bok yapamamaya bağladım, bahane. daha sonra ailemin desteğiyle açıktan bitirdim liseyi tabi. bu süre içinde de bi' kadını sevdim. kendisiyle de bir sene kadar birlikte olup, üniversiteye hazırlayıp - kazandırıp yolcu ettim. yahut o beni terk etti dersek daha doğru olur. o yıllarda benzer ilişkilerim dolayısıyla kendimi ileride "hayata hazırlama fakültesi" olarak değiştireceğim; "üniversiteye hazırlama fabrikası" olarak gördüm. gelen üstüme basıp gitti anlayacağın. şu an hala durum farklı değil, "bu sıralar sevgili yükünü kaldırabileceğimi inanmıyorum, ama inan biriyle tekrar birlikte olmaya hazır hissedersem bu sen olacaksın, belki 10 yıl sonra tekrar hede hödö" diyerek benden ayrılanlar oldu geçtiğimiz yıllarda. 40 yaşında hala evlenmemiş olursam,lise yıllarından sözleştiğim düzinelerce eski sevgili var. her neyse, liseyi dışarıdan bitiren ben, ailemin baskısından kaçmak ve biraz da olsa özgür hissetmek için ankara'yı tercih ettim. sonuçta "büyük başarı"nın kilidini açmıştım. açıktan lise bitirildi, üniversite sınavına girildi, iyi de geçti. durum bu iken yüzlerce kilometre kaçtım arkama bakmadan. yanlışlıkla batıya gitsem, kıta değişir. ailem gurur duyar benimle, zorlandığım şu dönemlerde bile; "sen uğraşıp edip oralara geldin bundan sonrasını da yaparsın" derler. bana sorarsan her şey çok daha basit gelişmişti. asıl zorlu dönem bu üniversiteden mezun olmak. bambaşka bir dili öğrenip, o dilde edebiyatla uğraşmaya çalışıyorum. kulağa çekici gelmiyo desem yalan olur. bölümü seçtiğimde de ; "aa abi o bölümde çok hatun olur" derlerdi hep. biri yaymış bu bilgiyi sanırım bizim jenerasyona. hepimiz de atlamışız, sonuç olarak ağzı bi' karış açık; "hatun var dedilerdi" diye bakınan insan ordusu. geri dönüp baktığımda ise bu bölüme isteyerek gelmediğim gerçeği vuruyo yüzüme. çok istediğim farklı bir dili az bir puanla sıyırıp, sene kaybetme korkusu ve ailemin gözünde başarısızlık emsali olmamak için "yerleştim". ilk seneyi hızlı fakat başarılı şekilde atlatan bendeniz, diğer senelerde hep ilk senenin yorgunluğunu çektim. dışarı çıkmak, bi' daha yüzünü görmediğim insanlarla birlikte olmak korkutmaya başlamıştı artık. bu insanların sonuncusunda da eleğimi astım duvara. tek gecelik ilişki olarak nitelendirebileceğimiz bir ilişkiye aşık oldum. bir sene de birlikte olduk, bambaşka bir hikaye kendisi. ama sonuç olarak bir yıl boyunca ikimiz de birbirimiz olmadan ne okulu ne hayatı başaramayacağımızı düşündüğümüz başarılı bir sürecin ardından havlu attık, elde olmayan sebeplerden ötürü. ayrıldıktan sonra hep; daha kötü bir yıl geçirmemiş olduğumuza, güzel zamanlarımızın geçtiğine minnettar olduk. fakat bu eylem bir yerden sonra tek taraflı olmaya başladı. zira ben bu kadını düşünmekten ileriye adım atamadım. o ise çoktan tasını tarağını toplayıp hayatına devam etmekteydi, hala aynı dersleri alıyor olmamıza rağmen. bense onsuz geçen iki sene ile onunla geçen bir seneyi kıyaslıyorum, keşke o ilk senem daha kötü geçseydi de bu son iki seneyi yaşamasaydım diyorum. "kadın" konusunu bir kenara bırakırsak, vazgeçmek üzereyim her şeyden.
    gitar çalmayı bilmememe rağmen gitarı omzuna takıp şarkı arasında ellerini havada çarparak ritim tutan adamlara çok özendim hep, o görüntüdeki huzur ve rahatlık cezbeder beni. tıpkı boşlukta süzülmek yahu denizin içinde kendini hareketsiz bırakmak gibi. şu pencereden kendimi aşşağıya bırakmak o kadar zor ki bambaşka konulara açılan yazılar biriktiriyorum adına.
    16 ...