ev arkadaşlarım memleketlerine gitmişti. ben de ders çalışıyorum epey eksiklerim vardı. birkaç gün kafamı dinlesem fena olmazdı aslında. öyle düşünüyordum. evde tek kaldığım ilk gece halısaha maçından dönüyorum. kış mevsimi ama kapalı saha olduğu için pek zor olmuyor maç yapmak. neyse maç bitti, gece 1 gibi ece dönüyorum.
toki sitelerinde kalıyoruz. sitede epey ağaç var. böyle ağaçların arasında bildiğin sis bulutları var. tam gerçek kesit programına uygun, tam sırlar dünyası temalı bir görüntü. korkunç da.
tabi kışın kimse yok yollarda. evlerin ışıkları da sönük. sitenin kösesinde çesme var.
benim de dilim damağım kurumuş, çantadan pet şişeyi çıkarıyorum, suyum bitmiş. çeşmeden doldurmak için çeşmeye yöneliyorum.
su sesi geliyor, çeşmenin arka tarafında olduğum için kimseyi göremiyorum.
aslında o çeşmeden su almak için arabayla gelip su doldurup gidenler olur. o yüzden diyorum biri eve geçerken su dolduruyordur diye.
birtakım ayak sesleri geliyor ben de daha ışık olan çeşmeye doğru koşar adımlarla gidiyorum.
ayak sesleri pat pat pat yaklaşıyor. etrafta kimseler yok bir de su sesi var.
ayak seslerini tam arkamda hissederken çeşmenin önüne kendimi atıyorum.
tüylerim diken diken. kimse yok. kurna da kapalı.
arkama bakıyorum orada da kimse yok. lan şunları yazarken bile içim titredi anasını satiyim.
neyse nas felak falan okuyorum, şişeme su dolduruyorum, içemeden eve doğru gidiyorum hızlıca.
tam bu sırada çeşmenin yanındaki arabada oturan bembeyaz yüzlü bir adam görüyorum. adam öyle bakyor ki şu an bile aklıma gelse ürperirim. öyle bir bakış. eve doğru koşuyorum amk. dönüp adama sen kimsin birader ödümü koparttın diyecek halim yok adam in midir cin midir belli değil çünkü.
neyse eve kendimi attığımda kalbim çıkacak gibiydi. fena korkmuşum. dabbe tarzı filmleri korkmadan izlemiş biri olarak harbiden sağlam korkmuştum bu kez.
eve geldiğimde elimdeki pet şişeden su içeyim dedim.