kavga etmiştik, üç dört gün konuşmamamız gerektiğini, kafamızı toplamamız için zamana ihtiyacımız olduğunu söylemiştim. konuşmadık, yazmadık, aramadık. ne düşündü o süre zarfında bilmiyorum, ya da düşündü mü? sanmıyorum. dördüncü gece, mesaja girip özledim yazmıştım, ama bir süre göndermedim, göndersem mi, göndermesem mi muallağında kaldım. bu yaşanılan en tuhaf anlardan biri olsa gerek. korktum. sahiden özlemiştim, klavyemden dökülen 7 harflik bir kelimede bütün sevgim yatıyordu aslında, buram buram özlem kokuyordu yazarken de, o kadar kısacık kelimeyi. dayanamadım, gönderdim. anında telefonu bıraktım, kalbimin ritmi hızlandı. o gece de mesaj alamamıştım ondan. sabah bir hışımla uyanıp bildirimlere baktığımda bir hayal kırıklığı daha yaşamıştım, fakat bu o kadar kötü değildi, asıl kötü olan, ondan bir iki saat sonra aldığım mesajdı. özleyerek kabahat etmişim meğer, düşünememiş, kafasını toparlayamamış, bunu yazmış mesajında. hiç aklına gelmemiş özlemek, hiç aklına gelmemiş "ben de" yazmak. özlememiş, ben hata etmişim, yine hata ediyorum, yine özlüyorum. bitti ama özlüyorum. acaba o? cevabını bildiğim bir soruyu soracak kadar da acizliği yaşamamalı bir insan. hissizleşmekten korkuyorum demiştim ya, bu yüzden işte, boşa özlüyorum, duymuyor. şiir kitabı almıştım ona, biri özdemir asaf'ın biri de murathan mungan'ın. onu bana anlatan şiirleri de işaretlemiştim. sevginin belki en yasak haliydik, şu ülke için. ama benim en güzel halimi, en güzel sevgimi yaşatan da oydu, gülümseyişim, gözyaşım. en güzel hasretim.