kadıköy sahilinde sevgiliyi beklemek

entry8 galeri
    6.
  1. bazen hayat sandığınızdan daha kolaydır.
    bazen basit kararları alamadığımız için çok daha fazlasını kaybederiz.
    bazen sadece oluruna bırakmak en iyisi.

    bizler, hayat denen bu fahişenin gayrı meşru çocukları, hep tez canlılığımzdan kaybetmedik mi?

    ahu'dan gelen aslında normal bir mesajı fazlaca büyütmüştüm.
    aslında sadece nezaketen bir mesaj dönmüştü.
    ne kadar histerik canlılarız. etkilendim ve bu benimle ilgili, onun için sadece sıradan bir mesaj.

    bu düşünceler eşliğinde görüşelim demedim. numarasını da istemedim.
    sadece seni merak ettim yazdım ve gönderdim.

    bir süre sohbet ettik.
    iyi olduğunu çocukla da kısa bir ara verdiklerini söyledi.
    her bir atomum onu affetme demek istiyordu ama yanlış olurdu.

    sonra bir şey oldu.
    o da benim gibi biraz hayalperestti.
    kendimize sınırların ve kuralların olmadığı bir dünya nasıl olur diye sorduk.

    bir kere eskilerde olmalı saraylar, şatolar, savaşlar, barışlar ve aşklar diye cevap verdi.

    o gece onunla günlük hayatın stresinden kurtulmak için, hayal dünyalarımızı kesiştirerek
    bir dünya yarattık.
    nasıl olması gerektiği hakkında tartışıp fikir yürüttük.
    kahvemi ve sigaramı alıp hayatımın en keyifli hayalini yarattım.
    isimlerimiz bile belliydi o dünya'da.

    ben dorian grey, o ise esmeralda ismini seçti kendisine...

    saatlerce kendi yarattığımız bu hayal dünyasında kaybolduk.
    sigara üstüne sigara yazıp, onun kendi gözünden anlattığı hikayeye paralel kısımlar yazdım.
    eğlenceli ve güzeldi.

    en azından ahu ile ortak bir payda bulmuştum.
    gün tamamen ölüp sabah olduğunda ilk güneş damlalarını görüp uykuya dalmışım.
    ben güneş batınca günün doğduğuna inananlardanım.

    akşam üzeri uyandım.
    mıstık mesaj atmıştı.
    onunla görüşüp hell angels'dan haber gelene kdar bir barda oturduk.
    bir kaç ellilik bira devirdik.

    daha sonra o telefon geldi ve n'olacağını bilmeden
    motorlara atladık ve önceki gece gittiğimiz yere gittik.
    henüz kimse yoktu.

    motorları park etmedik. kaldırıma çıkıp üstünde beklemeye devam ettik.
    bir süre sonra emre gözüktü.benim olayımda ben olmayacak mıyım lan diye gelip
    yumruğunu yumruğumla tokuşturup sarıldı.

    sokak boştu.bir kaç kedi çöp tenekesini tırtıklıyor, rüzgar kısık seste bir ıslık gibi kulaklarımıza kadar geliyor saçlarımızı okşuyordu.

    kalabalık bir motor sesi duyduk. henüz görünürde kimse yoktu ama geliyorlardı.
    daha sonra sokğın ucunda göründüler.
    motorlarının farları yüzümüze doğru vuruyor onlar ise bir sillüet gibi duyuyorlardı.

    çekin şu farı yüzümüzden dedim.
    o sırada hepsi park edip biraz kabadayı şekilde etrafımızı sardılar.

    içlerinden uzun siyah saçlı olanı elini emre'nin omzuna koyup sen akıllanmadın abisi dedi.

    adamın emre'nin omzundaki elini alıp önce konuşalım dedim.
    o sırada biraz gerildiler. üzerimize çullanabilirlerdi.

    kavga etmeye gelmişlerdi, bunu biliyorduk.
    ortalık bir süre sonra karşlılıklı laf sokmalar üzerine alevlendi.
    her şey belliydi artık bir şey yapmak gerekti.
    sayıca iki üç katımızlar.madem sopa yiyeceğim, ben bunun hakkını alırım.

    siyah uzun saçlı elemana şunu alın ve bizi rahat bırakın dedim ve motora doğru yürüdüm.
    motorda para ya da benzeri bir şey olduğunu düşündü ve ben 10 metre ötedeki motoruma yürürken beni takip etti...

    benim arkamdan geldi tam arkamdaydı.tuzağa düşmüştü. para mı bayılacaksın dayak yememek için demesine kalmadı motorun direksiyonuna astığım kaskı kavrayıp 180 dereceyi hızla dönerek yüzünde patlattım.yüzü dağılacak kadar sertti.
    aynı anda bir kaç metre ötedeki arkadaşları bana doğru küfür ederek koştular.
    bizim emre ve mıstık da çocuklara girdiler.
    ortalık tam bir kaostu.
    apartmanlardan camlara çıktı insanlar.
    yaşlı teyzelerin yapmayın oğlum ayıp seslerini duyuyorduk.
    sayıca fazlalardı. işin doğrusu iyi sopa yedik.
    ama kaskla vurduğum elemanı yerden topladılar...

    yüzümde kırık yoktu ama şişmeyen tek bir santim yer kalmamıştı.
    dudağım patlayıp gözlerim balon gibi olmuştu.
    mıstık ve emre'nin de öyle.
    apartmandan çıkan bir kaç adam araya girip ayırdı.
    adamlarda hıncını aldığından çok üstelemedi.

    ayrıldık oradan.
    moda sahile çektik motorları öncesinde emre'ye uğrayıp dolaptaki biralarını da aldık.
    sigaraları yakıp sabaha kadar o dağılmış yüzlerle bira ve sigara içip güldük.
    etraftan geçenler bize, bulutlardan yüz yaratmaya çalışan çocuk edasında bakıyordu.
    aldırış etmedik...

    bizim artık motorcu arkadaşlardan fazlası bir isme ihtiyacımız var lan dedi emre, birasını yudumlarken.

    anti hell angels dedi mıstık ve sesli şekilde gülerek, kafasını yaşadı.

    bir süre saçma sapan önerilerden sonra aklıma constantine ismi geldi.

    artık 3 kişilik constantine'lerdik...

    gece bizi kollarıyla sarıp iyileştirdi,yaralarımızı sardı, fiziksel acımızı derin kahkahalarla süsledi ve sabaha emanet edip öldü.
    gün ışıyınca hep birlikte bana gidip devrildik.
    öncesinde ahu'ya görüşelim yazdım.

    o'nu görmeliydim...
    0 ...