bir kısmımız kızları eve bırakıp dönmek üzere yanımızdan ayrıldı.
bir kaç kişi kalıp emre'den durumun detaylarını öğrendik.
en çok mıstık sinirlendi bu duruma. kendisi tam anlamıyla bir sinir küpüdür.
1.90 küsür boyu sayko-killer tarzı bakışları bile onu korkutucu yapmıyordu ama sanırım kendisini hep öyle sandı.
kendi motorunu tekmelerken yüzündeki dur lan napıyorum ben ifadesiyle, aniden durup
birasını dikmesi ise hepimizi ayrı güldürdü.
bir süre sonra kızları eve bırakan çocuklar da geldi.
hep birlikte kadıköy'ün karanlık sokaklarında emre'nin tarif ettiği yere gittik.
motorcu olmak, bunun arkadaşlığı isteyin ya da istemeyin sizi kardeş gibi kılıyor.
nedendir bilinmez ama böyle bir etkisi var.
boyumuzdan büyük bir oluşumdu hell angels ama tereddüt etmedik.
tarif ettiği yere gittiiysek de bulamadık o barda.
yalnız onlardan sarı lakaplı elemanı tanıyan biri çıktı o barda.
mıstık tehditkar bir konuşmayla o numarayı vermemekte direnen adamdan numarayı aldı.
gece 3'e vurmuştu akrep yelkovan da ona yetişiyordu.
hava biraz serinlemişti.
deri ceketin fermuarını sonuna kadar çekip elleri cebe atıp dışarı çıktım.
sokak lambalarının loş ışığı parke taşlı yolu belli belirsiz aydınlatıyor ben de
o numarayı arayınca n'olacak diye düşünüyordum.
kaybedecek bir şeyim yoktu ama arkadaşlarımın vardı.
aynı sokakta kaldırıma oturduk bizim çocuklarla.
mıstık numarayı direkt aramak istese de izin vermedim.
cesur olmakla aptal olmak arasında fark vardır.
bir süre düşündükten sonra numarayı aradım.
bizimkiler başıma üşüştü,ne diyecekler acaba diye ortaya çıkan merakla karışık endişelerini gizleyemediler.
tok ve kendinden emin bir ses açtı telefonu.
bugün bir arkadaşımıza sizinkilerden bir kaçı saldırmış dedim.
direkt nerdesiniz siz diye döndü bu cümleye.
bu adamların şakası yoktu.
geri adım atmadım.belki bencillikti bu yaptığım arkadaşlarıma ama atmadım.
kadıköy'de olduğumuz sokağa kadar söyledim.
sopa yiyeceksek de atacaksak da beraber olmalıydı.
''iyi yarın gece 11'de yine orada olun gelip bir konuşalımdiye yine tehditkar halde
bir cevap döndü ve kapattı.
emre; beyler tamam oldu bitti yarın kimse gelmiyor buraya dedi.
arkadaşlığın önemini, anlamını, güvenini, sadakatini o an anladım diyordum ki...
''kardeşim sen bitti diyorsan tamamdır ya'' minvalinde geri adımlar geldi bizimkilerden.
o an çok güldüm.
ancak bu kadar sempatik satılırdı bir adam. emre de neye uğradığını şaşırdı.
muhtemelen nezaketen yaptığı bu konuşma da kendisine arka çıkacağını düşünüyordu grubun.
ben ve mıstık hariç herkes şöyle biraz yan çiizmişti.
onlar da haklı.herkesin hayatı ve kaybedecekleri var.
kitap ya da hollywood filmi değil hayat, korku da kadere dahil!
tekrar köhne evime döndüm.
evin önüne geldim park ettim ve mıstığa mesaj attım.
''ben yarın o saatte orada olacağım'' ''biliyorum ben de geliyorum'' diye cevap döndü.
sonuçta konu emre'den çıkmıştı.erkeklik gururu gögüsümde bir ağırlık olarak kalmamalıydı.o sırada bir sigara yaktım eve girdim.
deri ceketi tekrar ait olduğu yere sandalyenin sırtına astım.
evet benden daha çok yakışıyordu o ahşap eskitme güzelliğe.
uyumadan önce içtiğim son sigaraydı.
günün yorgunluğunu atarcasına ciğerlerime çekiyordum ki, açık olan bilgisayarıma gözük takıldı.