yer yarılsa da içine girsem denilen anlar

entry1896 galeri
    1788.
  1. lise yılları...
    haliyle ergenliğin nirvanasında olduğumuz yıllar...
    ders müzik...
    müzik hocamız da epey güzel, adanalı gencecik bir kadın...
    gözlerimiz takılı kalırdı çoğu zaman; öyle bir kadın işte...
    o gün subay tıraşı olmuşum ve okul üniforması kalıbını esnetecek derecede de sportif giyinmişim.
    derste hocanın dikkatini çektiğimden midir nedir bilemiyorum, durduk yere 'bu sınıfın en güzel kızıyla en yakışıklı erkeğini seçelim' dedi...
    tabi sınıfın canına minnet, herkes paldır küldür atladı muhabbete...
    herkes bir ağızdan konuşuyor...
    hocam ben yakışıklıyım, hocam ben ben ben...
    hoca bir müddet ergenler sürüsünü susturmakla uğraştı.
    ben de her zamanki gibi arka dip sırada sessizce sınıfı izliyorum. (kesinlikle cıvık bir tip değildim.)
    hoca zırtoları zorlukla susturmayı başardıktan sonra, sınıfta yürümeye başladı...
    ''hayır gençler, bana göre sınıfın en yakışıklısı...'' dedi ve yanımda durdu...
    ellerini, okşamak için saçlarıma uzattı...
    güya, ellerini saçlarımda dolaştırma jestini sunacaktı bana...
    fakat o da ne!
    kadının elleri saçlarıma takılıp kaldı...
    tabi okula gelmeden önce saçlara bolca limon sürdüğümü söylememiştim değil mi genjjjler... swh
    kadın ne sürdüğümü anlamadı, ama ben kızarmış piliç kadar renk değiştirmiştim.
    herkes, bu jestten dolayı kızardığımı düşünmüşken, sağolsun hoca da bozuntuya vermedi. sadece ne sürdün kafana der gibi bir baktı çaktırmadan...

    diğer elinin yardımıyla saçlarımda mahsur kalmış elini kurtarmaya çalıştı, olmadı itfaiye çağırmak zorunda kaldık falan derken...
    hoca gidip bir de sınıfın en güzel kızı olarak, dostumun platonik aşkla bağlandığı sarışın yeşil gözlü subay kızını seçtikten sonra bizi birbirimize yakıştırdığını ifade etmez mi üstüne...
    anlamlı bir sessizlik oluştu sınıfta...
    hocanın dışında bütün sınıf bu aşktan haberdardı çünkü...
    kız mutlu mutlu gülse de, hiçkimse tek kelime etmedi.
    bana da kızarmanın alası kaldı...

    mahcup olmuştum, kızarmıştım.
    ama bu mahcubiyet, birkaç hafta sonra aynı müzik hocamızın, asker çocuklarının olduğu sınıfımızda 'çok güzel kürtçe şarkılar vardır. çok severim, fırsat buldukça da dinlerim.' demekten dolayı ücra bir köye sürülmesi kadar utanç verici bir durum değildi...
    8 ...