alevilerin müslüman olmadığı gerçeği

entry51 galeri
    31.
  1. burada aslında daha geniş bir sınırdan şu mevzuyu düşünmek lazım; müslüman olmak için islamiyete inanmak yeterli midir?
    ve müslüman olmanın tek yolu islamiyetten mi geçmekte?

    sufi şairlerin ve islamiyetin yüce manasını kavramış sofuların, dervişlerin en büyük eleştirisi aslında islama inanmayanlar değil, gönül alemine giremeden dinin sadece harici-sekilsel ve zahiri kısımlarını anlayıp basmakalıp halde, sadece öyle yetiştiği ve büyüdüğü için; mânadan bihaber, ekseri cennet cehennem hesabiyla ve korku içinde bir algıyla inananlar, kısacası mecazlardan geçemeyenlerdir... çünkü bilirler ki, allah'a giden yolların sayısı gökteki yıldızlar kadardır.

    'zahit' denir bunlara. geçmişten bu yana dindar ve müslüman dediğimiz insanların çok büyük bölümünü oluştururlar. Özellikle türkü ve deyislerle yaşatılan alevi sözlü edebiyatında da epey yerilirler. mesela zahit bizi tan eyleme, ey zahit şaraba eyle ihtiram gibi enfes deyişler hep bu tarzdan müslümanlara seslenir.

    sen münkirsin sana haramdır bade
    bekle ki içesin öbür dünyada
    bahs açma harabi bundan ziyade
    çünkü bilmez haram ile helali
    senin aklın ermez bu başka hesap" dizelerinde veyahut,
    "sakın efsane söyleme / hazrete hazır yolumuz." dizesinde olduğu gibi...

    gelelim alevilik mevzusuna; alevilik zaten sufizm ile diğer bir deyişle tasavvuf ile temel felsefeleri ve batini yönü itibariyle pek fazla mündemiç olmuş, iç içe geçmiştir. Lakin alevilikteki batini felsefe yuzyillar boyunca egemen güçler ve sunniler tarafindan surekli örselendiginden ve yanlis algilandigindan, genel eğilim bakımından günümüzde yerini kısmen inançsızlığa bırakmış, fakat yine de özündeki insanı ve insanın özünü tanımasını, nefis terbiyesini ve "allahı sevme" kültünün emareleri gerek yaşam biçimlerinden, gerek kuramsal alevi felsefesinden anlaşılmaktadır.

    sufizm'de de, alevilkte de temel amaç 'kâmil insan' olmaktır. bunun yolu da, alevi mutasavvuf haci bektas-i veli'nin kavramsallastirdigi 4 kapı 40 makamdan geçer. bu kapılar; şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kapilaridir.
    sonunda fenafillah denen, ecnebinin nirvanaya ulaşmak diye tabir ettiği mertebeye erilir.

    büyük sufi muhyiddin ibn arabi'nin çok önemli ve derin mana içeren bir sözü vardır; "arif için din yoktur" der. arif dediği, marifet'e varmış kişilerdir... esasında din yalnızca şeriat kapısında iken gereklidir. tarikat'a, yani yola girdikten sonra mecazlardan geçilir, sadece islamın değil, bütün kutsal kelamların asil felsefesi, diğer bi deyişle "büyük ruhsal plan'daki karşılıkları içselleştirilir.

    marifet kapısında dine gerek kalmaz. çünkü kişi, kainatla bütünleşir, mana alemine girer. maddi tekamül ile ruhsal tekamül'ün bileşimine şahit olur. var olan her şeyi allah'ın bir parçası olarak algılamaya başlar ve de 72 milletten insanı bir görür.
    kısacası, din yalnızca şeriat'tan tarikata girmek için gereklidir.
    şu görsel aslında her şeyi özetliyor;

    https://upload.wikimedia....iah-thariqah-hakikah2.jpg

    marifet'i de geçip hakikate girince ise, kişi zaten 'tanrı' olmuştur. buna da "enel hak" denir. Bizim asla tahayyül edemeyeceğimiz bir manevi mertebedir. mevlana bu hali "yanmak" olarak tariflemiştir.

    bu ahvali elbette algılayacak düzeyde değiliz ama, hakikate varan birçok sufi bilgin vardır ve ulaştığı hakiketleri gizli semboller, ritüeller ve edebiyat vasıtasıyla halka aktarırlar. mevlana'nın mesnevi'si bunların en buyuk ornegidir. yunus emre, pir sultan abdal, nesimi, hallac-ı mansur gibi şairler şiirlerinde gizliden gizliye iste o 'hakikat'ten bahsederler. bunları gizli sembollerle yapmak zorundadırlar. çünkü avam halk bunları anlayacak mertebede değildir. Ve hatta zahiri yönden onlar küfre sapmış, yoldan çıkmış, şirke batmışlardır, şerri bakımdan katledilmeleri vaciptir... Basta sems, mevlana ve pir sultan abdal gibi nice ermisleri etkileyen hallac-ı mansur "ben allahım" dediği için abbasi halifesinin emriyle asılmıştır...
    Zaten bu olay bundan sonraki sufilere ve bu ogretiye gönül verenlere ders olmuş, hakikatleri avamdan saklamıslardir. aleviliğin hala tam anlışılamaması ve saklı kutu gibi görünmesinin ardından böyle bir tarihsel arka plan yatar.
    hatta kendi semahlarında da bunu dillendirmişlerdir. örneğin şurada, "hariciler mansur'u astı" dedikten sonra; (linki tıklayınız) https://www.youtube.com/w...v=CoQJwj13qQk&t=5m00s ardından şurada da:
    https://www.youtube.com/w...v=HC8X0ncUmnE&t=1m44s
    "kimseye çıkmaz sırrımız..."

    ***

    Şimdi şunu söyleyelim; aleviliğin islam'ı aşan, daha doğrusu içerdiği asıl manaya yönelen güçlü ezoterik bir boyutu vardır. yukarıda paylaştığımız görselde, o çemberin en dışında olanlar için kolay kolay anlaşılamaz bu. hz. ali islamiyetteki batıniliği sembolize etmektedir ve ali'nin yolundan gitmek de mecazlardan geçip direk olarak hakikate yönelmek demektir.

    aleviliğin ritüel bazında islam ile ayrık görülmesinin nedeni öyle derindir ki; bunun için atlantis'te yaşananlara ve oradan mısır ezoterizmine, ve hatta Evolüsyon ve Envolüsyon prensiplerine girmek gereklidir. buna ne erkan, ne malumat, ne de manevi mertebemiz yeter. ama sanırım şu kadarı söylenebilir; müslüman'lık sadece bir sıfattır. müslümanlığı islam ile sınırlamak büyük bir hata olur.

    ***

    aşık daimi deyişinden bir dize;

    yürekte gizlidir bizim derdimiz
    taklide bağlanmaz hiçbir ferdimiz
    nefsimiz iledir daim harbimiz
    cahil-ü nadanla kavga gerekmez

    ibreti nadanla etme ülfeti
    dost kapısın bekle eyle hizmeti
    anlamak istersen ilm-i hikmeti
    aşktan başka din ve iman gerekmez

    ***

    ve mevlana da mesnevi'de der ki; Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lâkin canı görmek için kimseye izin yok.
    Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu aşk ateşi yoksa yok olsun!
    2 ...