malta'ya üç haftalığına dil okuluna giden peevish, 42 dereceyi gösteren keyifli akşamlardan birinde güvendiği, sevdiği rus bir arkadaşıyla muhabbet etmektedir okulun barında. birden bu rus,
-hadi gel, absinth içelim! der.
-ehah, ama ben hiç içmedim ki?
-içmedin mi? tamam, o zaman ben hazırlayayım seninkini, acayip bişey, hadi hadi gel ne bakıyosun.
bara gideriz. mini mini bir siyah şişe alır çocuk. yanına muazzam büyüklükte bir bardak buz gibi kola. bonus olarak da bildiğin toz şeker. masaya geliriz. şişedeki siyah sıvıyı, bir beyaz şarap kadehine döker, üstüne de bir ton toz şeker. cebinden çakmağı çıkarır, kadehin içini ateşe verir. o anda peevish, yeşil bir panda görse gözleri nasıl şekil alacaksa kadehe öyle bakar. rus çocuk kadehin ağzını kapatır, oksijensizlikten o alev orada söner.
hop. ben nasıl yaptığımı anlamdan kadehi dikerim. üç saniye önce bildiğin yangın yeri olan siyah absinth şimdi midemdedir. 1-2 saniyelik 'noluyo lan ölücek miyim ' bakışından sonra, o deli mide yanmasından sonra, 'kola iç! iç iç iç iç!' baskıları eşliğinde yarım litrelik kolayı gümbürdetirim. mesela masa yansa, şu tuşlarına bastığım klavye yansa, ,içerden yangın söndürücü getirsem, "vuloffffssffsss" diye ses çıkar. benim içimden de öyle bi ses çıkar. absinth öncesi içilen iki kadeh beyaz şarap, bir rus birası içkime meze olur.
benim kafam pamuk şekeri kıvamına gelir. ama sarhoş değil, şeker. hikaye burada biter.