Bediüzzaman,istese evlenebilirdi. Ama yaşadığı hayat şartları içinde,başkalarına faydalı olmak hissi ve heyecanıyla buna fırsat bulamamıştır. Azami fedakârlık ve feragatla yaptığı hizmetler ortada iken,onu sorgularcasına "niçin evlenmedi?" demek hiç de uygun değildir.
Bediüzzaman,böyle bir soruya şu noktalara dikkat çekerek cevap verir:
Birincisi:Kırk seneden beri gayet dehşetli bir dinsizlik cereyanının hücumu karşısında,her şeyini feda edecek gerçek fedakârlar lâzım geldiği bir zamanda,Kur'an-ı Hakîm'in hakikatine,değil dünya saadetimi,belki lüzum olsa âhiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim. Değil bir sünnet olan geçici dünya eşlerini almak,belki bu dünyada on huri de bana verilse idi,bırakmaya mecburdum ki;hakikî ihlâs ile Kur'an hakikatine hizmet edebileyim. Çünki bu dehşetli dinsizlik komiteleri,öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlardı ki,bunlara karşı gelmek için a'zamî fedakârlık yapmak ve dini hareketlerini Allahın rızasından başka hiç bir şeye âlet yapmamak lâzım geliyordu.
Zavallı bir kısım âlimler ve takva ehli insanlar,çoluk-çocuğunun geçim derdi için bid'alara fetva verdiler veya taraftar göründüler. Özellikle din derslerini kaldırıp ezanı kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı,a'zamî fedakârlık ve a'zamî sebat ve metanet ve her şeyden istiğna etmek lüzumu karşısında,ben bir sünnet-i seniye olan evlenmek âdetini terk ettim ki;tâ çok haramlara girmeyeyim ve çok vâcibleri ve farzları yapabileyim. Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez. Çünkü o kırk sene zarfında bir tek sünneti yerine getiren bazı hocalar,on büyük günaha ve haramlara girmeye,bir kısım sünnet ve farzları bırakmaya kendilerini mecbur bildiler.
ikincisi:Âyet-i kerimede ve hadîs-i şerifteki "evleniniz" şeklindeki emirler,daimî ve vücubî birer emir değildirler. Belki istihbabî ve sünnet emirleridir. Hem şartlara bağlıdır. Hem de herkes için her vakit değildir.