Bembeyaz bir sayfaya bakıyorum. Bakıyorum ve dalıyorum önümde uzanan boşluğa; baktıkça daralıyorum! Aklıma gelen cümlelerin hepsi anlamsız geliyor bir anda. Bugün aklımdan geçen altmış beş bin düşünceden en acısı yine sen oluveriyorsun! Sonra seni düşünmek, anlamsız yapıyor geri kalan hayatımı...
Bulutların üzerine çıkmıştık hatırlıyor musun? Hani uçmuştuk sonsuz mavilikte, bir sırrı paylaşmanın tüm ağırlığını taşıdığımızı sanarak. Uçağın kanatları değildi benim havada süzülmeme neden; varlığındı, gidecek olmamı bilmeme rağmen.
ve gittim ama bitmedi, bitmeyecek bu etimi dağlayan his! Sebebi oldun ama ilacı olamazsın biliyorum bu yaranın. Bunu bilmek zaten acımı dayanılır kılan. Senden bir şey beklememek zaten anlamsızca yaşamaya devam edebilmemi sağlayan. Allah korusun bir de seni beklesem; ölemezdim de hissettiklerim yüzünden...
Küçük mutluluklardan kendime yaptığım bir anılar zinciri var boynumda. Ne zaman acıya daha fazla dayanamayacağımı düşünsem, nefes alıyorum ona dokunup! Öyle çok düşünüyorum ki, yaşamak dar geliyor! Susup da unutmak ama aynı anı sonsuza dek milyarlarca defa yaşamak istiyorum. Küçük mutluluklar zincirini tekrar boynumdan geçirmek; tekrar eski ben olmak, oyun da olsa.
Acıyı yalnız ama onlarca insanla yaşamak, hem de tek kelime edemeden olanlar hakkında; o kadar zor ki! Prangalar olsun da, niye bu yaşlar dendiğinde onları sunabileyim önlerine istiyorum. Düşünce prangalarımı gösterip bileklerimi çürüten; ağlamaya devam etmek. Bahane işte…Oysa ben gerçek prangayı umutlarımın kanatlarına vurdum, kuş olup hiçbir yüreğe varamasınlar diye! Umutsuz insan daha çabuk ölürmüş... Prangalar ve ben, silinmeyen izlerimizle ölmeyi bekliyoruz şimdi. Unutmak için gönlüme düşürdüğün çiyi...
Söyleyecek sözlerim tükenmedi henüz. Tükense belki daha kolay biterdi acılar, pişmanlık ve bu nefret duygusu... Düşüncelerimi açabilsem birine. Ya da en azından kendime itiraf edebilsem! Yorgunluğum, kırgınlığım geçer mi o zaman? Yine de mutlu olur muyum? Neden olmasın dediğini duyuyorum sanki. Giderken dediğin gibi; sen beni hak etmiyorsun aslında, biliyorum. Ama bilmek yetmiyor kanayan bir yarayı iyileştirmeye. Bende açtığın nasıl bir yaraysa; kin ve nefret ile yaşamama neden!
Bak itiraf ettim sonunda kendime. Yanlışsın sen, çirkinsin. Bana bırakıp bütün bir pişmanlığın yükünü, mert olmayı beceremeyensin. Küçük bir macerayım ben. Saflığımın koynunda, tükenişim. Bana duyduğun sevgi değildi seni bana bağlayan; benimle hayatı atlatmandı! Ben süzülmeseydim hayatından, kim olacaktı kurbanın? Ben kendime itiraf ediyorum şimdi kendi iğrenç zayıflığımı. Yalnızlıktan delicesine korktuğum için katlandığım ve ömrümce izini taşıyacağım şeylerden sonra, kendimden nefret ediyorum. Peki ya sen?!!?!?
Sana son bir kez daha yazacağım bundan sonra. Zaman gelip geçecek belki ama mührü vuracağım gönlümün kapılarına. "Unuttum" diyeceğim satırlarca ama kendi gözlerime bakmadan söyleyebileceğim bunu ancak. Adını hiç anmayacağım, emin ol. Cismin de yok gözlerimin önünde, hiç olmamış bir aşktın nasıl olsa. Ama ben nasıl yaptım bunu kendime? Nasıl kendimi kullandım, kendimle. Gözlerim dolduğunda yaşlarımı akıtmayacağım bu yüzden daha fazla! Kalbimi dilsiz edip, acıyı içimden çıkarıp atacağım. Unutacağım! Sonra bırakacağım kendimi rüzgarlara...
Yaralarım nasıl sarılabilir bilmiyorum. Seni öldürmediğim için pişman olur muyum? Artık hiç umurumda değil, inan! Sen hak ettiğinden fazlasını aldın benden, öyle değil mi? Zaten artık isteyebileceğin ne kaldı ki? Geleceğimi öldürdün.
Enkaz desen, değilim ama yıkık virane yüreğim. Hala yaşamaya çalışıyorsam, inadımdan! Yenilmeyeceğim bende bıraktığın bu hiçliğe. Yine de umut etmeyeceğim geleceğe dair hiç bir şeyi. Öldüreceğim kendimi bir sabah ayazında!
Öldüğümde, kimsenin umudunu kırmayacağım! Hızlı ve öfkeli bir ölüm olacak benimkisi. Öylesine sonsuz öleceğim ki, Dünya beni toprağına kattığında; ben çoktan evrenin büyüsüne ermiş olacağım. Bu yüzden sileceğim her şeyi, herkesi bir kalemde! Yarın uyandığımda ne adın, ne yüzün ne de bende anıların kalacak. Hiçbir zaman tam olarak iyileşmeyecek yaralarım da hatırlatmayacak bana. Unutulmayan acı sen değilsin. Beni harcayarak kurduğun hayatının bedeli, akıtamadığın kara göz yaşların olur dilerim!..
Şimdi bir elim hep o kolyede. Seni temize çıkarmak için, iyi niyetli ufacık bir duygu yakalamak için sürdürdüğüm bütün çabalarımdan sonra, gerçekten yorgunum. Kendime söylediğim yalanların anlamsızlığını, sabah ayazı yüzüme acı acı vurduğunda daha iyi anladım. Senden kalanlara lanet edip, sana ait tüm düşünceleri beynime gömüp, sana bir daha asla boyun eğmemeye karar verdim. Yeniden başlamamak için hiçbir nedenim yok artık. Çünkü anlıyorum:
Aşk değilsin sen. Hiçbir aşk körü körüne bu kadar acıtmaz çünkü. Senin acın, verdiğin mutluluktan da, gösterdiğin çabadan da, kurduğun hayalden de daha büyük. Aşk acıyla beslenir, bekledikçe güçlenir deme bana. insanın aşk için beklemesi, acıyla ruhunu beslemesi ancak yüreğindeki kişi hak ettiğinde mümkün. Oysa sen; her güzel şeyi berbat edensin.
Sevgilim değilsin sen; hiç bir sevgili zorlamaz uğrunda ağladığı bir sevdayı kendi keyfi için. Özledim diyemez yüzsüzce, başka bir kadının kollarından geldiğinde. Nasıl, nasıl sığdırmayı denersin ki masum bir kalbe bunca yükü? Nasıl aptal yerine koyup, kullanıp, sonra da yetersizlikle suçlarsın bir baharı?! Oyun bu, cehennemin gölgesini düşürdün sen hayatıma! Sevgilim değilsin sen...
Hiç kimse sevgisi için ağlarken boynunu eğmez. Gurur duyulacak bir aşk olmasa da yaşadığı, kendini kandırıp çirkini güzele çevirmek için bahaneler, yalanlar sıralar herkese ve her şeye. Göz yaşlarını akıtırken gülümser içten içe, sahiden sevebildiğinden. Yabancılaşmış bir yüreğe, dikenleri kendisini acıtsa da sarılır ve bırakmaz seven. Oysa ben, yoruldum kendime masallar uydurmaktan. Sevdiğim olsaydın eğer; gerçekten çok sevilseydin, sonsuza dek sürer giderdi bu yalan.
En acısı ne biliyor musun? Sen hiç yoktun; olmadın da. Bir yanılsamaydın sen! Aşka susamış kalbimin bana oynadığı bir oyundun. Özendiğim, özlediğim ve hep hayalini kurduğum gerçek bir sevdanın peşinde koşan küçük bir kızken ben, sen önüme çıkan ilk kişiydin beni sevdiğini söyleyen. inandım! Aptalmışım... Şimdi ne adın kaldı her aklıma geldiğinde içimi kinle yakan, ne de anılar unutamadığım. Ayaklarımdaki prangalar bile hikayeymiş meğer. izler, bir rüyadan geriye kalan! Yaşam ilacım sandığım aptal ruhum, şeytana dost kalbinin gerçek yüzünü gördü. Hala yalan söylüyorsun, ne komik! Sözlerin çok uzaklarda şimdi...
Bir daha yazarak sana, yeni bir hata yapmam artık. Burada bitiyor her şey. Evet, unutamayacağım yaşananları asla. Çünkü bir ders çıkarıyorum kendime, yepyeni umutlarımı sonsuzca kanat çırpmaları için maviliklere salarken! Umutlarımı kıran insanlardan bana ne dost, ne sevgili... Umut ettikçe yaşar ya insan; hiç bir sevgili insanı umudundan etmemeli!!! Hele bir şerefsiz, insanın hayatında acıyla bile olsa yer etmemeli.
Şimdi son kez uzat ellerini. Hayır dokunma bir daha elime, sadece al kolyeni. Sahte dünyana sığdırabilirsen benden geriye kalan gerçek gülümsemeleri, ömrünce senin olsun. Bana avunmam için verdiğin bu anılar sana sadakam olsun! Sonsuza dek sevilmenin ne demek olduğunu, karşılıksız sevmeyi merak ettiğinde dokun ona. O anlatır sana gülümseyiş sıcaklığında, merhaba saflığında bir aşkı. Ah sen sefil, ahlaksız, kara cahil! Bir aşkı kirletmenin bedelini öderken, en azından bu zincir kalsın ellerinde. Gerçekten anlayabildiğinde beni ve ağlayabildiğinde sahiden, ben sonsuz maviliklerde uçuyor olacağım. Hem de omzumda hiç bir yük, kalbimde hiç bir acı taşımadan. Gerçek bir aşkla!