(Gerekirse sahte belge düzenle, çalıştığın kurumu her daim devir, hesabına bir şeyler geçir.) mantığını, hesabını yürüten tiplerdendir.).
Kendinden başka, herkes değersizdir.
O değersiz, Akp'ye oy vermiş; karnını kaşıyan koca göbekli yobazdır..
Can için, Halkını sevmeyen sözü basit kalır, halkından nefret eder.
Haaaaaaaa.. Halk Parisliler'den oluşuyorsa, tapar onlara..
Gazetelerinin sekiz sütuna manşeti: Halk, plajları işgal ettidir.
Ben kamusal bir plaja gidersem, beyefendi oraya gelemiyor ya, rahatsızlık manşeti.
Küçücük not: Kendisiyle, bir temmuz günü, epeyce açılarak, yüzmüşlüğümüz vardır:
Bunlar da geliyor, değil mi, bunlarla yüzmek zorundayız, değil mi? diye sorduğunda, afallamış ve bir daha da yüzüne bakmamıştım.
Yazdığı kitapların tümünü okumuş bir insan olarak, şunu yazayım:
Biz onun gözünde insan değiliz. hele ki, A. H. Tarhan'ı anlattığı kitap; yuhhh, dedirtiyor insana.
Hayatı boyunca, kendine ve yakınlarına aynı yalanı söyler:
"Ben geldiğimde cumhuriyet gazetesi 10.000. satıyordu, benle 25.000. satmaya başladı." veya
"25.000. satıyordu, 75.000. satıyor."
Ehh ben de,
Aferin oğluma çekerim.
işte, utanmazlık burada başlıyor.
80.000.000. nüfusa ulaşmış bir ülkede, gazete satışını 30.000 (%?), 100.000. (%?), 300.000.(%?) yapmak, övünülecek bir olay mıdır, diye, kendine sormayandır Can.. Özgürlükçüdür Can.
Can, Ahmet'imi atamazsınız diye agaya (Aydın Doğan'a) karşı çıkıp, ağlak sesiyle gazeteden istifasını sunduktan 1 (bir) ay sonra, aganın herhangi bir gazetesinde yazmaya başlayandır. Sansüre tavır koyandır Can.
Can için, aga ve buğulu sesi dışında hiç bir şeyin değeri yoktur.
Kadınların da.
Eşitlikçidir Can.
Kendi karısı dahil...
Karısını, falafalafala yapar; bunu inanılmaz övgüyle anlatır da, o karıya yeniden döner ve onu da inanılmaz falafalafala ile anlatır ve hep falafala anlatır.
Çünkü, sevmez; sevemez; sevememiştir. iŞin kötü yanı, sevmediğini, çocuğunun annesi olan kadın bile sevmediğini, yanında taşıdığı kadınları sevemeyeceğini de söyleyemez.
Yavşaklık, karakteridir... idareci maslahatçıdır Can..
Can, gazeteci olmamıştır; olmayı hiç istememiştir.
Can'ın hayatta tek güvendiği, annesinin ve ergenliğinde aşık olduğu, onu hiç sevmeyen ve ondan hep kaçan kızın, ona söylediği, "sen de bu, kadın içi gıcıklayan, buğulu ses oldukça" övgüsüne güvenidir.
Kızınki, fazlasıyla alay ise, annesininki öz güven tesis çabasıdır.
Can, hiç geride kalamaz.
Hep önde, en önde olmalıdır.
Bu aralar, iyiden iyiye çaptan düştüğünü anlayınca, kendinden birileri, hep ama hep ondan söz etmelidir.
O yer hapishanede olsa, Can'dan söz ediliyorsa, değerlidir.
Buğulu sesli Can...
Tüm belgeselleri, anlatımları, onun üzerine kuruludur.
Çok yakışıklıdır Can.