Bunun en güzel örneğini seksen sonrasından verebiliriz.üniversitede buram buram devrim ateşiyle yanan gençlerimize ne oluyor da apolitik yirmiüç yaşüstü bir nesil geliyor diye düşünelim. Şimdi farkındalık düzeyi biraz da olsa gelişmiş şahıslar neden diye sormaktan çekinmezler ve bunu yapabilecekleri en güzide mekan üniversitelerdir.( kendimden biliyorum) mezun olunur aman ne oluyor demeden bir işsizlik sendromu başlar mesela ressam olan adam mesleğini yapamaz. bir mayıslarda en önde haykıran kişi kapı kapı iş arar ve gerçekle yüzleşir. nedir gerçek aç kalma evinin kirasını öde ki ödeyemeyenlerin hakkını savunasın , karnın açken kimi ne şekilde savunabilirsin ki. adama derler o zaman işi gücü yok devrimcilik oynuyor. Yılmaz Güney' e sormuşlar sen neden mercedeslerle geziyorsun nerede işçi sınıfı diye. cuk oturtmuş lafı " ben onlar benim gibi olsunlar diye uğraşıyorum "Şimdi sen üniversiteden yeni çıkmışsın cepte beş kuruş yok ailenden istemeye yüzün yok hakkının çok altında bir maaşla işe başlıyorsun ay sonu gelmiyor yahu. hatta aybaşı gelmesinde hesap kitap başlamasın derdindesin. millet de koskoca adam oldu ( adam cinsiyet belirleme amaçlı kullanılmamıştır) ne güzel bize de bakar diyor. anlatamıyorsun yahu ben açım diyemiyorsun. devlet seksenden sonra kişileri açlıkla terbiye ederek pasivize etmiş ve toplumsalcılıktan çok bireyselciliğe kanalize etmiştir. Nerde bu sol hah hah hah demeyin. sol aybaşını getirmenin derdinde, işsizlik derdinde. devletler kendi toplumlarından korkmalı evet. türkiyede korkuyor adamı açlıkla terbiye ediyor ki sesi çıkmasın , kitap alamasın okumasın ki öğrenmesin.