herkesin bir arkadaşta aradığı özellikler vardır. doğruluk, dürüstlük, temizlik, yardımseverlik, hoşgörülük, saygı, sevgi... yani ne bileyim, ne kadar iyi huy varsa bir arkadaşta olsun isteriz. kimse sevgisiz ve saygısız biriyle arkadaşlık kurmaz. zaten önemli olan sevgi ve saygı çerçevesini tutturabilmektir.
geçen gün oturup düşündüm; ne yazık ki bütün arkadaşlarıma karşı sevgi, saygı ve hoşgörülü davranırken, hiçbirinden bunun karşılığını alamamaktayım.
mesela ev arkadaşlarım. temizlik nedir bilmiyorlar. dedim ki akşamüstü, ben bir yerden başlayayım temizliğe, herhalde görünce yardım ederler. odamı sildim süpürdüm, oradan salona geçtim -bu arada iki dingil salonda oturuyolarlar-, orayı da süpürdüm, sonra koridoru da süpürüp süpürgeyi yerine koydum. ardından vileda ile kovayı aldım ve başladım etrafı yağlamaya. çünkü başlamıştım bir kere bu işe ve bitmeliydi. tabii ikili halen kalkmadı yerinden. içeri ayakkabıyla girdiğimiz yeri de sildim ve 10 çift ayakkabıyı vestiyere kaldırdım. işim bitince de karşılarına geçtim ve dedim ki: "bundan sonra içeri ayakkabıyla girmeyelim olur mu?" iksinden de ses yok. biri telefonla uğraşıyor diğeri bilgisayarla. eşek kadar adam çocuk gibi lol oynuyor (evet, lol bir çocuk oyunu). önerimi tekrar sundum ve "olur mu?" diye ekledim. "tamam, sıkıntı yok" dediler. iyi dedim biraz daha temiz olacağız en azından diye sevindim. sonra odama geçip düzenledikten sonra tuvalete giderken bir de ne göreyim, arkadaşlardan biri dışarı çıkıp gelmiş, ardından da ayakkabılara koridorda öylece duruyor. hiçbir şey söylemedim, şimdi ben de ayakkabıyla giriyorum. tuvalet ve banyonun halinden bahsetmek bile istemiyorum arkadaşlar. mutfak mı? mutfağa bir daha girebileceğimi sanmıyorum.
şimdilerde eve girdiğimde daha sıkı giyiniyorum. çünkü sıfır derece havada kombiyi açmıyoruz. parasızlıktan filan değil, bildiğin pintilikten. günlük sigara alkol masrafı 50 lirayı geçen arkadaşlar, günde 3 lirayı ısınmak için veremiyorlar.
doğduğumdan beri arkadaşım olarak bellediğim insanlar var bir de. herkes geldi gitti ama onlar gidemedi. onların da gitmesi gerekiyor aslında. yavaş yavaş mesafe koyuyorum araya. geçen haftalarda alışverişe gidecektim ve topluca gidelim gezelim dedim. iki arkadaşı çağırdım, üç kişi gittik bir avm'ye. bir arkadaş gömlek denedi, pantolon denedi, ayakkabı denedi, diğeri de ne giydiyse verdi gazı verdi gazı, aldırdı bir sürü saçma sapan giyeceği, ayakkabıyı. tabi bunları denerken montları, çantaları filan ben tutuyorum. maksat rahat olsunlar diye. neyse, işleri bitince şu mağazaya gidelim de ben de bir pantolon gömlek alayım dedim. tam mağazaya girecekken birisi çok yorulduğunu söyleyip mağaza dışında oturacağını söyledi. diğer arkadaşla girdik içeri. pantolon, gömlek bakarken ben; bir elimde montum, bir elimde çantam; arkadaşım sevgilisine bir şeyler alacağını söyleyip geçti kadınların bölümüne. ben de oradan bedenime uyan bir pantolon bir gömleği aldım çıktım. arkadaşlıkları kendi işleri bitene kadar yani. her zaman da böyle yapıyor köftehorlar.
bir de bende araba olduğu için beni çağıran arkadaşlarım var. bunun için de kendime çok kızıyorum. bir yerde toplanıyor arkadaşlar, eğleniyorlar, ondan sonra paraları kalmıyor, mal gibi kalıyorlar. gecenin köründe beni çağırıp taksi muamelesi çekiyorlar. ben bunu arkadaşlarım olduğu için yapıyorum, ama onlar "kullanılacak bir insan" olarak gördükleri için böyle yapıyorlar. zaman zaman iş yerimden araba alıyorum. işlerim için kullanmalık. ama ne hikmetse bir anda bütün arkadaşlar arar oluyor. çağırma şekilleri de bir garip. hadi gel oturalım deme filan yok. "bizi alsana" diye arıyorlar.
bir de kendi arabası olduğu halde, sürekli araba muhabbeti yaptığı halde hiç arabasına binemediğim arkadaşlarım var. bende araba varsa geziyoruz, ama araba yoksa görüşemiyoruz bile.
çok yaralıyım arkadaş konusunda. ama artık akıllanıyorum yavaş yavaş. çünkü bahane üretmeyi, insanlarla ilgilenmemeyi başarabiliyorum. ölsem umursamayacak kişiler, ölse umursanmayacak şekle giriyor yavaş yavaş.