akşamdan kalma sarhoşluğun verdiği etkiyle sabah binbir türlü güçlükle zar zor kalkarsın kocaman çift kişilik yatağından. tek başına. yalnız...
geçersin salona, masanın üstünde ne kahvaltı, ne bişey. bomboş. yalnız...
kapıdan çıkarsın. arkandan, 'akşam yemekte ne istersin' diye bir ses beklersin ama nafile. kapını bile kendin kapatırsın. tıpkı akşam yine kendin açacağın gibi. yalnız...
işe gidersin. gün boyu durmaksızın çalışırsın. işine sarılırsın, derdini, tasanı en önemlisi yalnızlığı unutmak için.
ama yine akşam olur. kaçınılmaz kabus yine çöker üstüne. güneş de bırakır gider seni. bu sefer bar köşelerinde, kadehlerin diplerine inerek kurtulmaya çalışırsın. sonuç yine aynı. yine hüsran. gece akar gider...
kapının önünde üst komşun ahmet bey görür seni. anlar halinden. acıma duygusuyla karışık üzülür haline. '...gelsene bu akşam bize, yengen karnıyarık yapmış beraber oturur yeriz, muhabbet eder maçı izleriz' der. acı bir tebesüm atarsın çaktırmadan. nezaketle reddedersin. kapının önünde elin cebine gider yine. tıpkı son üç yıl, altı ay, yirmi yedi kahrolası gündür olduğu gibi, onun seni bırakıp, başka kollara gittiği, göğsünü başka göğüslere yasladığı, ellerinin başka elleri tuttuğu, dudaklarının başka dudakları öptüğü günden beri yaptığın gibi...
açılır kapı, içeri girersin boynun bükük. bakmazsın içeri, bakamazsın çünkü. bakmana gerek de yoktur zaten. ne olduğu bilirsin içeride. koca yalnızlıktan başka bir şey yoktur. evin her kenarını, her köşesini kaplayan yalnızlıktan...
biraz odada, biraz banyoda, en çok da aynada ağlarsın kendine. gözyaşların kurur nihayetinde. bırakırsın kendini yatağa ceset gibi...
ve uyumak istersin. uyanmamak için. kurtulmak için. göçüp gitmek. gittikçe kurtulmak, kurtuldukça gitmek için... *