neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    125.
  1. Arkadan bakıldığından ortası hayli açılmış olan saçlarımı, arada sırada -15 dakikalık bir süre içinde- bir berber koltuğundan geçirmek gerekiyor.
    ***
    Birkaç gün önce Caddebostan'daki, babaları da dostum olan, son moda deyimle "erkek kuaförü" genç kuşak arkadaşlara uğradım.
    ***
    Yanımdaki koltukta genç bir mühendis oturuyor ve bir berberin bir ömür boyu kaç başı tıraş ettiğinin hesaplarını yapmaya çalışıyordu.
    Yaptığı hesaplara göre bir berberin bir ömür boyu tıraş ettiği başlar, orta boy bir ilçe nüfusunu buluyordu.
    ***
    Genç mühendisin yaptığı hesapta unuttuğu faktör, Türkiye'de kaç yüz bin berberin hangi yörelere nasıl dağılmış olduğuyla, bölgelere göre berber başına kaç müşterinin düşebileceği varsayımıydı.
    ***
    Genç mühendisle ayaküstü de süren sohbete, "bilgi toplumu" etiketine zıt düşmeyecek fıkırtılı bir tazelik eklemeye çalıştım:
    - Bak, dedim; fotoğraf makinesi 1840'lı yıllarda icat edildi. Dünyada fotoğrafı çekilmiş ilk berberin resmini bul ve çoğalt. Her röprodüksiyonu 5 YTL'den tüm kuaförlere satma olanağı çıkabilir karşına. ihya olur gidersin, hem de taş atıp kolun yorulmadan.
    ***
    Berberler tarihi üstüne çalışma yapmış kimse var mıdır, bilmiyorum. Oysa berberler tarihi, siyasal egemenliklerle toplumsal düzeylerin de, gerçek boyutlarını yansıtır.
    ***
    Örneğin Osmanoğulları döneminde kadın berberi var mıydı?
    Türkiye'de kadın berberleri ne zaman çıktı ortaya?
    ***
    Türkiye'de berberler tarihini; Avusturya-Macaristan imparatorluğu'nun siyasal egemenleri Habsburg'lar dönemindeki berberler tarihiyle de, Fransa imparatorluğu'nun siyasal egemenleri Burbon'lar dönemindeki berberler tarihiyle de karşılaştırmak gerekir.
    ***
    O zaman bakın nasıl ayna gibi ortaya çıkar, Türkiye'nin bugünkü durumuyla, siyasal kutuplaşmalarının nedenleri...
    ***
    Arkadan bakılınca ortası açılmış saçları, bir kez daha berber koltuğundan geçirmekle iş bitmiyordu.
    Levent'te, hukukun ve yargının her dalında kadınlı-erkekli uzmanlarla örgütlenmiş bir "hukuk bürosu" bulunan, şair ve avukat dostum Uğur Koçlu'ya giderek, bir vekaletname vermem gerekiyordu.
    ***
    Yarın sabah saat 10'da, Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde hazır bulunmam gerek.
    Çıkacağım merdivenler de büyüyor gözümde; mübaşirin adımı bağırma olasılığı da, şimdiden eski anıların görünmez kubbesinde tuhaf bir yankılanmayla; elimi, dolan alt gözkapaklarıma götürmeme neden oluyor.
    ***
    7.5 yıl önce Sabah gazetesinde yazdığım mizahi bir yazıda adı geçtiği için; o zamanki bakanlardan biri alınmış ve telefonla savcıyı uyararak, hem benim hakkımda, hem de Sabah'ın o dönemdeki sorumlu yazı işleri müdürü hakkında bir ceza davası açılmasına neden olmuştu.
    ***
    Açılan kamu davasında tazminata mahkûm olmuştuk ve dava "temyiz" edilmişti.
    Yargıtay oybirliğiyle mahkûmiyet kararını, "usule aykırı açıldığı" gerekçesiyle bozmuş.
    Şimdi dava yeniden başlamakta.
    ***
    Uğur Koçlu'nun Levent'teki hukuk bürosuna gideceğiz ama, nasıl gideceğiz?
    istanbul'u sisler basmış, vapur seferleri durdurulduğu için de, trafik kilitlenmiş.
    ***
    Randevu saatinde büroda olabilecek miyiz, olamayacak mıyız?
    Tevfik Fikret'in 100 yıl önce yazdığı ünlü "Sis" şiiri dolaşıyor gibi, Boğaz'la istanbul'un üstünde.
    ***
    Fikret'in dili, ağdalı mı ağdalıdır. Vezni, kafiyeyi bir yana bırakıp, sadeleştirmeye çalışalım:
    Sarmış yine ufuklarını bir inatçı duman,
    Bir beyaz karanlıktır gitgide yoğunlaşan.
    Bu yoğunluk altında ezilip, silinmiş gitmiş her varlık,
    Tozlu bir yoğunluktan ibaret tüm ortalık.
    ***
    Tevfik Fikret'in hayatı ve şiirleriyle, "toplumsal belalar" arasında ters bir orantı var gibidir.
    Tevfik Fikret uzaklara itildikçe, "toplumsal belalar" daha hızlı yaklaşır sanki...
    ***
    Fikret'in şiirleriyle, şiirlerinin sadeleştirilmiş metinleri de bulunan; "Fecr-i Ati" şairine ait kitaplardan birini, dikkatle karıştırırsanız hemen anlarsınız bunu.
    ***
    Uğur dostumla zamanında buluştuk, kadınlı-erkekli genç uzmanlarla da tanıştık ve bendenize ait bir monologla; epey takılıp, şakalaştık kendileriyle.
    ***
    Saç tıraşım da, yargıya olan saygıma uygun bir özendeydi.
    ***
    Türkiye'nin içine kaydığı çalkantılar; "yazı" adamlarına karşı duyulan diş gıcırdatmalarıyla başlıyordu ama, kimse farkında değildi bunun.
    Belki sadece bizim pancar motoru farkındaydı.

    çetin altan
    0 ...