Televizyonların "haber saatleri"ndeki doludizgin görüntü akışlarını; eğlenceli olarak değerlendirmelerden biri de, ekranların sesini iyice kısmak.
Gerek yerel, gerek küresel "başrol kahramanları"; Şarlo'nun, sessiz sinema dönemlerinde çevirmiş olduğu filmlere benziyorlar.
* * *
Yana doğru açılan eller, öne doğru uzanan parmaklar, ileri doğru kalkan kollar...
* * *
Çocuklar için kutular içinde satılan oyuncaklar vardır. Kutuların birinden kapıları, pencereleri, iç bölmeleriyle önce kurulacak bir evin parçacıkları çıkar.
Öteki kutudan da, evin içine yerleştirilecek eşya; minik koltuklar, masalar, karyolalar, mutfak avadanlığı...
* * *
Siyasetçiler; önce bir ev kurup, sonra da içini yerleştirmeye olanak sağlayan oyuncaklarla oynamaya dalmış çocuklara benziyorlar biraz da.
Sadece oyuncakları; çeşit çeşit ülkeler, bazılarınınki de dünya boyutunda.
* * *
Aynı oyuncaklarla oynamak ve onları kendilerine göre yerleştirmek isteyen başka çocuklar da var.
Ne çare ki ülke boyutundaki oyuncak 1 tane.
Hadi söve saya, tekme tokat bir kavga.
* * *
Gelelim siyasetçilerin çok büyük boyutlu oyuncakları içinde yaşayan milyonlarla milyarlara...
* * *
Bilim adamlarının oyuncakları bambaşka.
Bir de bakıyorsunuz uydular gitmiş uzaya ve izlenir olmuş evlerden "yer"yüzünde olup bitenler.
* * *
Sanatçıların oyuncakları ise, DOĞA ve iNSAN arasındaki görünmez tülbentlerden süzülüyor.
Şairler, üreme tılsımının saklı olduğunu "aşkı" ve engellenmiş aşkların acılarını yazıyorlar; yoksulluğu yazıyorlar, kimsesizliği yazıyorlar, ölümü yazıyorlar.
* * *
Müzisyenler, unutulmaz seslere dönüştürüyor iNSAN'a ait hem acılı, hem "zamanı unutma" özlemlerine uzanan titreşimleri.
* * *
Ressamlarla heykelcilerin de oyuncakları; siyasetçi oyuncaklarının çok dışında.
* * *
Eski bir efsane vardır.
20 yaşında tahta çıkmış bir şah, ülkesindeki bilge kişileri toplayarak:
- Gidin, demiş; bana dünya tarihini yazın. Ülkemi iyi yönetmek için öğrenmek istiyorum dünya tarihini.
Bilge kişiler:
- Emredersiniz şahım, demişler ve çekilip gitmişler.
* * *
Aradan geçmiş 30 yıl. Şah gelmiş 50 yaşına.
Bilge kişiler, 10 deve yükü kitapla kapısına dayanmışlar sarayın.
* * *
Şah, 10 deve yükü kitabı görünce:
- Bunların tümünü okumaya benim artık vaktim yok, demiş; gidin biraz daha özetleyerek gelin şu dünya tarihini.
Bilge kişiler:
- Emredersiniz, diyerek geri dönmüşler.
* * *
Aradan geçmiş 10 yıl, şah gelmiş 60 yaşına.
Bilge kişiler bu kez, 2 deve yüklü kitapla dönmüşler geri.
* * *
Şah:
- Bu kadar kitabı okumaya da vaktim kalmadı, demiş. Gidin biraz daha kısaltın şu dünya tarihini.
Bilge kişiler geri dönmüşler yine.
* * *
Şah, artık ölüm yatağındayken, bir eşeğin üstünde bir kocaman kitapla dönmüş saraya bilgilerden biri ve şah yarım açık gözlerle koskocaman kitabı görünce:
- Bunu da okumaya vakit kalmadı, demiş; hiç değilse ağızdan özetle bana şu dünya tarihini.
* * *
Bilge, şahın kulağına eğilmiş ve özetlemiş dünya tarihini:
- Doğdular, acı çektiler ve öldüler.
* * *
Birkaç tane de kıvrak söz:
Yolsuzlukla yozlaşmanın en beteri; yasaları çiğnemeye değil, onları bizzat yapmaya kalkmaktır.
* * *
Siyasetçilere karşı yapılan övgüler, repoya yatırılan paraya benzer; faiziyle geri dönmesi için.
* * *
iki tane de bizim Av. Taner Aktop'un derlediklerinden:
Yeniçeriler niçin kazan kaldırmışlar?
O tarihlerde halter olmadığı için.
* * *
Duvardaki barometrenin düşmesi neyi gösterir?
Çivisinin iyi çakılmadığını.
* * *
Ahmet Cemal'den bir şiirle bitirelim yazıyı:
Uyarı
Bir kadeh daha varma üzerime, ne olur!
Duvarlarım dolu dizgine yıkıldı yıkılacak.
Ben, uzatmalı yalnızlıkların gece bekçisiyim.