Haberlerde görüyorum 15 yıldır göremediğim memleketimi. Önce sevindirik oluyorum, memleket hasretini dindirecekmişçesine televizyona dikiyorum gözlerimi. Hep aşina olduğum belgesel programlarından biriymişçesine sanki birazdan mesela Artvin yemeklerini gösterecekmiş gibi uzun eğri burunlu güleç insanlar tulum akordeon eşliğinde birbirine omuz verip eğlenecekmiş gibi geliyor.
Sonra 8 ölü diyor. Kulaklarım çınlıyor. Şakaklarıma bir sancı giriyor. Koskoca bilmemkaçtonluk kamyonlar savrulup gidiyor, leğendeki oyuncak gemi misali.
8 can gidiyor. Boğularak. Sahi nasıldır boğulmak? Insan bedenini su doldururken ne hisseder? Nasıldır nefes alamamak? Nasıl dayanılır?
Güle güle 8 can. Ben sizi tanımadım ama bilin ki bu yaban ellerde sizinle aynı yemekleri çekti canım. Radyoda aynı memleket ezgisinde duygulandım.
Ben sizi tanımadım ama bilin ki aslında hep tanıdık kaldım.
Toprak ana usulca okşarken sarı kumral saçlarınızı. Son kez baktığınızda gök renkli gözlerinizle ağlayan bulutlara. Saf bir çocuk itaatiyle son kez kapadığınızda uzun kirpikli gözlerinizi bir daha açılmayacakçasına.