"Türkiye, seçilmişler ülkesi değil; atanmışlar ülkesidir." Tespitine binaen katıldığım önermedir. Genel merkezlerden tespit edilen isimler halka seçtirilir ve buna da demokrasi denir.
Sermayeye yakın duran partiler, daima uygun pozisyonları bu sınıfa verir. Milliyetçi partiler, keza bu pozisyonlara 'uygun' isimleri kendileri atar. Hatta en demokrat olduğunu iddia eden partiler de bu hâl üzeredir.
Ön seçim ya da stk yoklaması gibi uygulamalar, genellikle işlevsiz kalır. Bu tür uygulamaların neticeleri, partilerin seçim stratejileriyle uygun olduğu oranda makbuldür. Farklı sonuçlar çıktığı takdirde, genel merkezler bu sonuçları alenen çiğnemekten de çekinmezler.
Liderlik karizmasıyla taltif olunan genel başkanları bir tarafa bırakıp yüzlerce vekilin olduğu meclise göz gezdirdiğimizde, kaç tane halk teveccühüne mazhar olmuş, bizzat halk tarafından meclise yollanmış adam gösterebilirsiniz? Elbette ön plana çıkmış ya da çıkartılmış kişiler vardır, fakat bunun halk eliyle olmadığı da aşikârdır.
Zaten Genel başkanın delegeleri seçtiği, delegelerin de genel başkanı seçtiği bir ülkeden hakiki demokrasiyi beklemek abestir.
Yaşadığım şehir, belli oranda fakirlik sınırı altında yaşayan ve ezici bir oranla sünni olan vatandaşlardan müteşekkil olduğu halde, a partisinin 1. Sıra adayı ve tek milletvekili sermaye sınıfına mensup ankarada Ikamet eden bir isimdir. B partisinin 1. Sıra adayı da alevi kökenli ve buralı olmayan bir isimdir. Ve şuan bu halkı, bu insanlar temsil etmektedir. Netice itibariyle bu insanlar mecliste temsil edilmediği gibi, deyim yerindeyse, halk adeta bu atanmış temsilciler tarafından yontulmaktadır! Yani halkın istek ve beklentileri meclise taşınmadığı gibi, genel merkezlerin atadığı temsilciler vasıtasıyla halka ayar veriliyor, halka şekil veriliyor.