yaşlı bir ağacın
bakir gölgesinde,
kuşların mırıldandığı
töre kurbanı sevdaların,
günah kokan havasını soluyorum.
gözlerimdeki bilinmez ufukların
umut dolu hüznünü,
acı dolu sevincini,
bir annenin saygı duyulmamış
yaralı yüreğine emanet ediyorum.
ve ben utangaç çocukluğumun
günahını omuzlamış,
dört nala koşan bir atın,
yelesine tutunuyorum.
belki gidesi var çocukluğumun,
ayakkabısı yırtık çocuklara
saçları örülü
kömür karası gözlü kızların,
aşık olduğu diyarlara.
kıyıya vurmuş günahların
cenneti umursamayan
sevinç çığlıklarına
şahit oluyorum.
günahkar döşeklerin
cehenneme yelken açmış
acı acı gülümseyen
kokusunu hissediyorum.
sofrada yer ayrılmayan
babasız kız çocuklarının
anne şefkatiyle dolu kucağında
büyüyen bebeklere gülümsüyorum.
şehvet dolu bedenlerin ürünü
sokak çocuklarına
uzatıyorum ellerimi,
annesiz çocukların olmadığı
memleketin müjdesini
vermek için.
ümit her zaman vardı.
ümit olmasaydı
kan damarlardan çekilmek için
bahane aramazdı.