istanbul'un; Bizans dönemini, Osmanlı dönemini, tek partili cumhuriyet dönemini ve bugünkü dönemini kısaca özetlemek gerektiğinde...
Bizans dönemi:
1- Aşamalı bir mimarlık.
2- Aşamalı bir mühendislik.
3- ilk kez yazılı bir hukuk ve titiz bir yargı.
4- Kendine özgü bir müzik.
* * *
Osmanlı dönemi:
1- Kubbeli çok minareli camiler.
2- Anıtsal Osmanlı çeşmeleri.
3- Cumbalı kafesli, ahşap ev ve konaklar. Ve de yalılar.
4- Divan edebiyatı; övgü ve sövgü.
5- Yeniçeriler'in sık sık "kazan kaldırışları".
6- Haremlik ve selamlıklar.
* * *
Tek partili cumhuriyet dönemi:
1- Beyoğlu'nun simgeleşmesi, Haliç'in silikleşmesi.
2- Tiyatro ve sinemaların ön plana çıkması.
3- Yabancı dilde eğitim yapan yabancı liselerin prim yapmayı sürdürmesi.
4- Azınlıklara karşı artan baskı.
5- Mal mülk sahibi eski ailelerde mirasçılar dönemi.
7- Resmi bayramlarda militarizmin keskinleşmesi.
* * *
istanbul'un bugünkü dönemini ise özetlemeye gerek yok, zaten yaşıyoruz.
Durumunu tanımlayan kartviziti de belli; trafiği...
* * *
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
- Hoca, Ankara'nın gidişini nasıl görüyorsun?
Nasreddin Hoca gülümsemiş ve ünlü bir yazarın sosyolojik bir saptamasıyla yanıt vermiş:
- Gözleri geçmişe saplı, arka arka yürüyerek yaklaşıyor çağdaşlığa.
* * *
Sürekli çevre kirliliğinden, hava kirliliğinden, derelerle denizlerin kirliliğinden, hatta ses kirliliğinden dem vuruluyor.
Neyse ki çarşı, pazar, mağaza ve eğlence lokallerini dolaşanlar kurtarıyorlar "kirlilik epidemisi"ne karşı durumu:
- Bir temiz kazık yedim, diyerek.
* * *
Şehirlerarası bir otobüste kibar genç bir beyle, kucağında bebeği genç bir hanım oturuyormuş karşılıklı.
Bir ara kibar genç bey, laf açmaya kalkmış karşısındaki hanımla:
- Ne kadar güzel bir bebek bu böyle, demiş; üstelik de sarışınca. Siz esmer olduğunuza göre, babasına çekmiş olmalı.
* * *
Kadın, hafifçe omzunu silkerek:
- Vallahi bilmiyorum, demiş; o sırada kasketini çıkarmamıştı.
* * *
Başkan Bush'un, israil'den sonra çevredeki Arap ülkelerinde tur atması sürüyor. Washington'la olan siyasal çiftleşmelerden, ne kimlerin gebe kaldığı belli; ne de nasıl bir şeylerin doğacağı.
* * *
Ama bilinen şu ki, Washington bu tür ilişkilerde; başkanlarını, çıplak başla özel bir organ gibi siyasal zifafa gönderirken, kendi kasketini hiç çıkarmıyor.
Bakalım Arap ülkelerinden neler doğacak, nasıl doğacak?
* * *
Diplomatik yorumlar, analizler, öngörüler yoğunlaştıkça yoğunlaşmakta.
Kimi:
- Devlet, hukuktan önce gelir, diyor.
* * *
Kimi:
- Hukuksuz devlete, dense dense çete denir, diyor.
* * *
Kimi:
- Söz konusu vatan olunca, gerisi teferruat olur, diyor.
* * *
Kimi:
- Teferruat gözardı edilince; ekonomi, eşekten düşmüş karpuza döner, diyor.
O öyle diyor, bu böyle diyor, şu şöyle diyor.
* * *
Taner Aktop'un gönderdiği taptaze bir fıkra ise, profilini çiziyor tartışmalı durumun.
Temel Reis, saatlerin geri alınacağını duymuş.
Evdeki tüm saatleri toplayıp, hepsini de satın almış olduğu saatçi Dursun'a götürmüş:
- Ha alasun hepsinu ceru, demiş; yukarılardan ha puyla isteniyu.
Dursun:
- Yo yo, demiş; sadece 1 saatun ceru alınmasu isteniyu. Sadece 1 tanesunu verepilursun ceru.
* * *
Hilmi Yavuz'un "üç yarım sonnet"sinden 2'ncisiyle bitirelim yazıyı:
aynayı ve güneşi tutarak birbirine;
gördüğüm hep bir, hep bir ve hep bir!
uzayan bir aşk gibi yapışıyor derime...
belki üstü tozlanmış, belki o paslı demir:
yalnızlığı, hayatın üstündeki kir,
diye okuyor olmak... derken...
daima ben olurum, kaçmak gibi, çok erken!
yılkıya terkedilmiş bir at gibi, çökerken...