neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    102.
  1. istanbul'un; Bizans dönemini, Osmanlı dönemini, tek partili cumhuriyet dönemini ve bugünkü dönemini kısaca özetlemek gerektiğinde...
    Bizans dönemi:
    1- Aşamalı bir mimarlık.
    2- Aşamalı bir mühendislik.
    3- ilk kez yazılı bir hukuk ve titiz bir yargı.
    4- Kendine özgü bir müzik.
    * * *
    Osmanlı dönemi:
    1- Kubbeli çok minareli camiler.
    2- Anıtsal Osmanlı çeşmeleri.
    3- Cumbalı kafesli, ahşap ev ve konaklar. Ve de yalılar.
    4- Divan edebiyatı; övgü ve sövgü.
    5- Yeniçeriler'in sık sık "kazan kaldırışları".
    6- Haremlik ve selamlıklar.
    * * *
    Tek partili cumhuriyet dönemi:
    1- Beyoğlu'nun simgeleşmesi, Haliç'in silikleşmesi.
    2- Tiyatro ve sinemaların ön plana çıkması.
    3- Yabancı dilde eğitim yapan yabancı liselerin prim yapmayı sürdürmesi.
    4- Azınlıklara karşı artan baskı.
    5- Mal mülk sahibi eski ailelerde mirasçılar dönemi.
    7- Resmi bayramlarda militarizmin keskinleşmesi.
    * * *
    istanbul'un bugünkü dönemini ise özetlemeye gerek yok, zaten yaşıyoruz.
    Durumunu tanımlayan kartviziti de belli; trafiği...
    * * *
    Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
    - Hoca, Ankara'nın gidişini nasıl görüyorsun?
    Nasreddin Hoca gülümsemiş ve ünlü bir yazarın sosyolojik bir saptamasıyla yanıt vermiş:
    - Gözleri geçmişe saplı, arka arka yürüyerek yaklaşıyor çağdaşlığa.
    * * *
    Sürekli çevre kirliliğinden, hava kirliliğinden, derelerle denizlerin kirliliğinden, hatta ses kirliliğinden dem vuruluyor.
    Neyse ki çarşı, pazar, mağaza ve eğlence lokallerini dolaşanlar kurtarıyorlar "kirlilik epidemisi"ne karşı durumu:
    - Bir temiz kazık yedim, diyerek.
    * * *
    Şehirlerarası bir otobüste kibar genç bir beyle, kucağında bebeği genç bir hanım oturuyormuş karşılıklı.
    Bir ara kibar genç bey, laf açmaya kalkmış karşısındaki hanımla:
    - Ne kadar güzel bir bebek bu böyle, demiş; üstelik de sarışınca. Siz esmer olduğunuza göre, babasına çekmiş olmalı.
    * * *
    Kadın, hafifçe omzunu silkerek:
    - Vallahi bilmiyorum, demiş; o sırada kasketini çıkarmamıştı.
    * * *
    Başkan Bush'un, israil'den sonra çevredeki Arap ülkelerinde tur atması sürüyor. Washington'la olan siyasal çiftleşmelerden, ne kimlerin gebe kaldığı belli; ne de nasıl bir şeylerin doğacağı.
    * * *
    Ama bilinen şu ki, Washington bu tür ilişkilerde; başkanlarını, çıplak başla özel bir organ gibi siyasal zifafa gönderirken, kendi kasketini hiç çıkarmıyor.
    Bakalım Arap ülkelerinden neler doğacak, nasıl doğacak?
    * * *
    Diplomatik yorumlar, analizler, öngörüler yoğunlaştıkça yoğunlaşmakta.
    Kimi:
    - Devlet, hukuktan önce gelir, diyor.
    * * *
    Kimi:
    - Hukuksuz devlete, dense dense çete denir, diyor.
    * * *
    Kimi:
    - Söz konusu vatan olunca, gerisi teferruat olur, diyor.
    * * *
    Kimi:
    - Teferruat gözardı edilince; ekonomi, eşekten düşmüş karpuza döner, diyor.
    O öyle diyor, bu böyle diyor, şu şöyle diyor.
    * * *
    Taner Aktop'un gönderdiği taptaze bir fıkra ise, profilini çiziyor tartışmalı durumun.
    Temel Reis, saatlerin geri alınacağını duymuş.
    Evdeki tüm saatleri toplayıp, hepsini de satın almış olduğu saatçi Dursun'a götürmüş:
    - Ha alasun hepsinu ceru, demiş; yukarılardan ha puyla isteniyu.
    Dursun:
    - Yo yo, demiş; sadece 1 saatun ceru alınmasu isteniyu. Sadece 1 tanesunu verepilursun ceru.
    * * *
    Hilmi Yavuz'un "üç yarım sonnet"sinden 2'ncisiyle bitirelim yazıyı:
    aynayı ve güneşi tutarak birbirine;
    gördüğüm hep bir, hep bir ve hep bir!
    uzayan bir aşk gibi yapışıyor derime...

    belki üstü tozlanmış, belki o paslı demir:
    yalnızlığı, hayatın üstündeki kir,
    diye okuyor olmak... derken...

    daima ben olurum, kaçmak gibi, çok erken!
    yılkıya terkedilmiş bir at gibi, çökerken...

    çetin altan
    0 ...