Tanrı’nın doğa yasalarını ihlal edip etmediği’ hakkındaki
soruya cevap vermek için doğa yasalarının tam olarak neyi
ifade ettiklerinin keşfedilmiş olması gerekir. Oysa bu husus
özellikle modern fiziğin mikro alanındaki gelişmelerle iyice
karmaşıklaşmıştır. Tanrı’ya inanan bir dindar, Tanrı’nın doğa
yasalarını ihlal ederek evrene müdahale ister ettiğini ister etmediğini
savunuyor olsun; kendi savunduğunun tam aksi şıkkın
da Tanrı isterse mümkün olduğunu kabul etmek durumundadır.
Hiçbir dindar, “Tanrı doğa yasalarını ihlal ederek veya
ihlal etmeden türleri yaratamaz veya mucizeleri oluşturamaz”
diyemez. Sonuçta, yine, Tanrı için iki türlü şıkkın da mümkün
olduğu; fakat Tanrısal hikmetin, bu şıklardan hangisinin tercih
edilmesini gerektirdiğini bilemeyeceğimiz bir durumla karşı
karşıyayız. Ben Evrim Teorisi’ne karşı tavırda olduğu gibi, bu
hususta da ‘teolojik agnostisizm’i öneriyorum. Tanrı’nın türleri
‘nasıl’ yarattığını veya mucizeleri ‘nasıl’ yarattığını gözlemleyemiyoruz.
Burada önemli olan, sadece bunları gözlemleyemememiz
değil, bunları gözlemlemiş bile olsak, ‘nasıllığının’
gözlemlenemiyor olmasıdır. Örneğin Hz. Musa’nın denizi ikiye
yardığını gözlemleseydik bile, bunun ‘nasıllığı’ bize yine meçhul
olurdu; Tanrı’nın bu ‘mucize’yi doğa yasalarını ihlal ederek
mi yoksa ihlal etmeden mi yarattığını yine söyleyemezdik.
Doğa yasalarının neliği hakkındaki bilgimizin sınırları
ve makroda seyrettiğimiz olguların moleküler seviyesindeki
oluşumlarını gözleyemememiz; denizin yarılması gibi mucizeleri
görsek bile, bunun doğa yasalarının ihlal edilmesi anlamını
taşıyıp taşımadığını söyleyemeyeceğimiz anlamına gelir.