neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    98.
  1. Alışverişin hızlandığı yılbaşı arifesinde, Kartal'daki Koçtaş'ın kapılarından birinin önünde genç bir anne; yanında oraya buraya koşuşturmaya çalışan 3 yaşlarındaki kadar kızını kolundan çekerek, yüzüne öyle bir tokat patlattı ki...
    Küçükken annemin yüzümde patlayan ve bazen burnumu da kanatan tokatları geldi aklıma.
    * * *
    Henüz daha okul öncesi yaşlarda, annelerle babaların dövüp durduğu küçücük çocuklar...
    ilkokula başlar başlamaz, kalabalık sınıflarda özellikle bayan öğretmenlerin dövüp kulağını çektiği çocuklar...
    * * *
    1933-34 yıllarında "Göztepe 5'inci ilkokulu"nda bir Barika Hocanım vardı; okul bahçesinde yaramazlık yaptığını gördüğü küçük öğrencilerden birinin hemen yanına seyirtir, sağlı sollu tokatlar patlatmaya başlardı.
    Çocuk geri geri yürümeye çalıştıkça, tokatları patlata patlata üstüne doğru giderdi.
    * * *
    Oğlan çocukları askere gittiğinde, birçoğunu onbaşılar döver; kız çocukları da evlendiğinde, birçoğunu kocaları...
    * * *
    Sopa yiye yiye yetişenler de, kendilerine "model olarak" sopa atmayı alırlar.
    "Osmanlı tokadının ağırlığı"yla övünme de hâlâ yaygındır bizde; halk dilinde:
    - Sen seni bil sen seni, sen seni bilmez isen patlatırlar enseni, deyimi de.
    * * *
    Ziya Paşa bile şöyle dememiş mi:
    Nush (öğüt) ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
    Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
    * * *
    Dünkü Milliyet'in son sayfasında "Tembellik müzesi açıldı!" diye bir haber vardı.
    Kolombiya'da açılan müze, insanlara çalışma ile tembellik arasındaki ayrımı düşündürmeyi amaçlıyormuş.
    * * *
    Gerçekten de pek düşünülmemiş kavramlardır bunlar; tıpkı "kurnazlık" nedir, "zekâ" nedir, "akıl" nedir gibi.
    * * *
    "Çalışmak" nedir?
    Öncelikle enerji harcamaktır, yani beslenmeyle de ilgilidir ve 2'ye ayrılır.
    1- Gövdesel çalışma.
    2- Beyinsel çalışma.
    * * *
    Eski kadırgalarda forsalar kürek çekerlerdi; enerjisi bitip yorulanlar da kırbaçlanırdı.
    Bugün koskocaman şilepler, mazot enerjisi ve 7 kişilik bir personelle aşıyor okyanusları.
    Kürek ve yelkenle giden tekneler döneminden; önce kömür, sonra da akaryakıtla ve hatta nükleer enerjiyle giden teknelere "gövdesel çalışmalar" sonucu mu gelindi?
    * * *
    "Beyinsel çalışmalar" ise, netleşmemiş çapaklı bir kavram.
    Hayatında hiçbir şey yazmamış olan Sokrates ile Diojen; tahtanın neden yüzdüğünü, taşın neden battığını merak eden Arşimed; iç açıları aynı olan "büyük" ve "küçük" üçgenler arasındaki benzerliğin tılsımına aklını taktırmış olan Tales, çalışkan mıydılar?
    * * *
    Bürokratik bir alanda çalışmak da, beyinsel bir çalışma sayılabilir; orkestra şefi olmak da, satranç oynamak da.
    Ne var ki "yaptığın işten aldığın zevk", ondan kazandığın parayı harcarken alacağın zevkten büyükse; "sabah git, akşam gel" çarmıhlarına gerilmeden yaşarsın.
    * * *
    - Çalışın, çalışın...
    Diye bir klişe benimsenmiş, tekrarlanıp duruyor.
    Vaktiyle bir Fransız mizahçısı da, dalga geçmişti bu klişeyle:
    - Çalışanlar değil, çalıştıranlar kazanır, diye.
    * * *
    Kolombiya'nın başkenti Bogota'da, Marcela Arrieta'nın öncülüğüyle açılmış olan "Tembellik Müzesi" hoş bir müze olmalı.
    Bol bol sopa yedikten sonra, Hazine'den geçinmeli bir "mevki sahibi" olup, kendilerini "devlet" kavramıyla özdeşleştirerek, tüm dünyaya sopa atma nutukları çekenler de, ne kadar tüyleri diken diken ediciyse.
    * * *
    "Tembellik Müzesi"nin açılışının; Bill Gates'in, "eski tür çalışma dönemlerinin bitimini" açıklamasıyla üst üste düşmesi, bir rastlantı mı acaba?
    * * *
    insanlar dünyaya çalışmak, yahut savaşlarda ölmek için mi geliyorlar?
    Bir yamukluk yok mu böyle bir koşullanmada?
    * * *
    Bu yamukluk da, 21. yüzyılın sonuna doğru epey düzelmiş olacak.
    Bu arada Amsterdam'daki "işkence Müzesi"ne de şöyle bir bakmak gerek; neler çekmiş insanlar.
    * * *
    Keşke istanbul'da da bir "Cellatlar Müzesi" yapılabilse ve her cellatın adı altına, kimleri idam ettiğinin bir listesi konsa.
    Tabii en başta, sonradan sadrazam da olan Boynu Eğri Mehmet Çavuş'un, Topkapı Sarayı odunluğunda urganla boğarak idam ettiği Nef'i ışıklandırılarak.
    * * *
    Öyle bir müzeyi gezen çocuklar da, hiç çalışmadan öğrenirlerdi nasıl bir tarihin içinden geldiklerini.
    Fena mı olurdu?
    Belki de bol bol sopa yiyip, sopa atma özlemleri dönemi; daha kolay aşılmış olurdu.
    Kim bilir, belki de öyle bir müze, bir gün açılır buralarda da...

    çetin altan
    1 ...