üniversitenin ilk yıllarında abazanlıktan kırınırken gül gibi bir kıza aşık olmuştum. adı da gül'dü. abisi de yoktu. her zaman siyah giyinirdi. ilk başlarda çok fakir olduğunu düşünmüştüm ama meğersem bu gotiklik böyle bir şeymiş. neyse. kızla pek az ortak noktamız vardı ama işte aşk. aşık oluvermiştik en azından ben. hakkında türlü hayaller kurar, evimin kadını çocuklarımın annesi olduğunu düşlerdim. yine bir akşam bu düşlerim bir telefon ile kesildi. arayan gülümdü. troycum ben şu bardayım gel diyordu. heyecandan çişim geldi. tuvalete gittim yarım saat kaldım ikinci bir telefon geldi hadi ulan ağaç oldum gelsene diyordu. ağzı biraz bozuktu ama iyi kızdı. hemen üzerime bir şeyler alıp çıktım. ev arkadaşıma gülle barda buluşacağımı söyledim. rafık ev arkadaşımın adı. yakışıklı biriydi. her zaman eve kız atar neyse. bana bir prezervatif verdi. al lan lazım olur dedi. aldım ve yola koyuldum. yolda gülümü düşünüyordum ulan bu elimdeki de ne. ayıp lan bana, kız beni seviyor ben de neler düşünüyorum. rafık senin a.q lan dedim ilk gördüğüm çöpe attım prezervatifi. birkaç adım yürüdükten sonra pişman oldum geri döndüm aldım çöpten. belki birgün lazım olur diye götürdüm eve yastığımın altına koydum.
daha önceleri param olduğunda barlara abazan arkadaşlarımla takılır, gelen kızları keserdik. her zaman avucumuzu yalardık ama olsun, kesmesi bile güzeldi. bu defa ilk kez bir kız ile barda oturacaktım. türlü heyecan ve hayallerle ankara'nın soğuk bir akşamında yeryüzünü kırbaçlayan şimşekler eşliğinde kimsesiz kaldırımlarda barın yolunu tuttum.
bara girdim. hemen girişe oturmuştu. bir kız bekletilmeye gelmez. sigarasını yakmıştı. beni görürgörmez nerdesin lan allahın salağı der gibi bir bakış attı. geldim sevgilim özür dilerim bakışıyla titrek bir kedinin soğuk havalarda sobaya sokulması gibi yanına çöküverdim. yüzümdeki gülücüklerin her ne kadar beni salak gibi göstermesi geçse de aklımdan kendimi kontrol edemiyordum. her şey beklediğimden çok daha iyi geçmişti. o hafif sarhoş olmuştu ben de birkaç bira içtim ama aşkımın sersemleticiliği daha ağır basıyordu. neyse bardan çıktık. hesabı da o ödedi. utandım. ne zaman ben hesap ödeyecektim ulan. kendimi besleme gibi hissediyordum.
ellerini belime dolayıp hafif bir şarkı mırıldandı. ingilizceydi pek anlamıyordum ama hoşuma gitmişti. bu şarkının adı ne dedim. şarkı değil bu ilahi dedi. hayret. işte sarhoşluk böyle bişi olsa gerek. ankaranın insan kaynayan kızılayı o gece sanki bizim romantik buluşmamızı haber almış gibi ıpıssızdı. sokaklarda bir kaç kedi ve köpek oynaşıyordu. bir de biz vardık. kız üşüyorum dedi. doğrusu ben de üşüyordum ama üzerimdeki paltoyu kıza verdim. titreye titreye sokaklarda yürümeye devam ettik. derken uzaklardan iki tane serseri tipli adam belirdi. biri hapisten yeni çıkmış sapık bir yüze sahipti, sarhoştu. diğeri ise daha temiz yüzlü delikanlı birine benziyordu. allah'ım ne olur bir sorun çıkmasın diye dua etmeye başladım. gül ilahi söylemeye başladı yine. sus diyemedim ilahi de güzeldi doğrusu. adamlar bize doğru yaklaştıkça daha da büyüyordu. dev gibi olmuştu hele o sapık yüzlüsü. arkadaşına bir şeyler söylüyordu. içinden küfürleri anlayabiliyordum. bir de lavuk, dövim mi kelimelerini. lavuk olmadığım için endişelenmeme gerek yoktu. gayet namuslu bir tipim vardı. bu arada gül hiç beklemediğim bir anda nara attı. heyytt be anasını satayım ya dedi. canım şimdi zamanımıydı. soğuktan titremem artık korkudan titremeye dönüşmüştü. fizyolojim de allak bullak oldu. adamlardan sapık tipli olanı. "lan benim anamı kimse satamaz lan" dedi. evet işte zurna zortlamıştı artık. yanımıza sokuldular. adam bana baktı. " sen kimsin de anamı satıyorsun lan lavuk" dedi. hemen durumu mükemmel diksiyonum ile idare edecektim. " ne lavuğu efendim ben kimsenin anasını satmadım" der demez. gülmeye başladılar. gül de güldü. şaşırdım bir yandan da sevimdim. ortam yumuşamıştı. olay çıkmayacaktı. "ulan dümbük dalga mı geçiyorsun, gel lan sen şöyle" dedi dev olan. anlaşılan bunlar kavga çıkarmak istiyordu. kurtuluş yoktu. her ihtimalde dayak yiyecektim. uzunca bir hesabın ardından erkek gibi savaşmaya karar verdim . ve şöyle dedim. "abi özür dilerim, bizim kimseyle derdimiz yok. size bir şey demedik." adam yine güldü. adam gülü kolundan çekti. " gel lan lavuk" dedi bana. o an beynimden vuruşmuşa döndüm. " lannnnn, bırakın onu şerefsizlerrrrrr" sesim kimsesiz sokaklarda yankılandı. ben bile korktum sesimden. çıldırmış bir haldeydim. " lan ibneler, ne kadar kalitesiz adamlarsınız lan, sizi köpeklere becertmek mi lazım lan, ,insan mısınız lan siz, şerefsizler. derdiniz ne lan. hayvanlar. size insan diyenin ben anasını avradını. lannn. gidin intihar edin sizin dertlerinizi biz mi çekeceyiz lan, hayvanoğlu hayvanlar. siktirin gidin " daha çok şey söyleyecektim ama yüzümde sert bir şey hissetim. sol maksillar kemiğime bir kroşe yemiştim. bu arada gül ağlamaya başladı. imdatt diye bağırıyordu. sapık ise sizi allah bile kurtaramaz der gibi bir tekme attı düşerken belime. o an elimde bir taramalı olsun istedim. allahım nedir bu. ne kadar eziğim, güçsüzüm lan neyim ben. allah belamı versin. bir ayyaştan dayak yiyorum. lan silahım da yok. tüm gücümü topladım ve sarhoşun gözüne inanılmaz bir yumruk salladım. sallamıştım. değmedi. "ulan sen misin arkadaşıma vuran" diyip ak yüzlü arkadaşı da bana saldırma pozisyonu aldı. " abi sen kaliteli birine benziyorsun, ne olur bana dokunma, uyma bu adama, bak sen iyi birisin" dedim. güle baktım. "tüh ulan allah belanı versin, sümsük herif, korkak, salak, gebersen yeridir." der gibi bakıyordu. bana. "ama ne yapayım ben herkül müyüm" der gibi bir daha baktım. " ne halin varsa gör salak "der gibi baktı ve bağırmaya devam etti. ak yüzlü herif ise " ulan böyle mal görmedim" der gibi bir tekme salladı. karaciğerime. o an karaciğerimde oluşacak inflamasyonları düşünmeye başladım. ama düşünmem gereken şeylerin neliği konusunda bir tekme daha yiyince kendime geldim. artık rezil biriydim resmen sevdiğim kızın yanında dayak yiyordum. hem de bir bok yapamadan. ulan insan iki sallar yahu. öleceğini bilse de birkaç yumruk atar. ama ben kestane gibi sekiyordum. bi bok yapamıyordum afedersiniz ama. o an allahım ne olur öldür beni de bu utancımla gideyim. diye dua ettim. şimşek çaktı. lan yoksaa. hayır yağmur yağacaktı. derken ilerden siyah paltolu 4 tane delikanlı belirdi. lan yoksa bunlar 4 halife felan mı yardıma mı geldiler. ben dayak yerken bunlar yakınlaştı. " lan godoşlar bırakın çocuğu" dedi en öndeki. karizmatik, yakışıklı biriydi. ses tonundan "bırakmayın da ebenizi nasıl düzerim" der gibiydi. sapık olan tırsmıştı anlaşılan, hemen bıraktılar beni ve ayaklarını kıçlarına vura vura kaçmaya başladılar. şaşırdım adam bir cümle ile kediye çevirmişti dev adamları, ibneleri. hayran kalmıştım. ama hayran kalan sadece ben değilmişim sanırım, gül de adama bakıyordu. " way anasını karizmaya bak " der gibi. adam yaklaştı benden birkaç yaş büyüktü, belki 2 ya da 1. " kalk bakalım delikanlı, bu sevgilin mi?" sorusunun altında " senin gibi bir malla bu yavru ceylan nasıl çıkar lan, şu adalete bak a.q" düşüncesini sezdim. " evet" diyemedim. gül yaklaştı. "teşekkür ederiz" dedi adama. ama bakışı "ohh işte sevgili dediğin böyle olmalı" diyordu. biraz konuştu ikisi. biri de yüzümdeki kanları siliyordu. peki kalbimdeki yaralara kim pansuman yapacaktı. allah belamı versin, verdi de. neyse adam güle kağıda bir şeyler yazarak verdi. telefon numarasıydı herhalde. gül gülüyordu. o gülüşte " işte erkeğimi buldum" düşüncesi okunmuyor değildi hani. gül beni oracıkta bırakıp gitti. artık sokaklarda ben kediler ve köpekler kalmıştık. yağmur da bastırıyordu. sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında, yürüyorum arkama bakmadan
yürüyorum şiiri geldi aklıma ama ben arkama bakıyordum ibnenin biri çıkar da yine dayak yerim diye. eve sağ salim ulaştım. cep telefonuma bir mesaj gelmişti
güldendi. "sana benden sonraki hayatında başarılar dilerim ahahah". diyordu.
radyomu alıp en sevdiğim hüzünlü şarkıları dinleme zamanım bir daha gelmişti.