ırkçılık sözlüklerde “insanların toplumsal özelliklerini dirimbilimsel, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti, kafatasçılıktır” şeklinde tanımlanır. bu tanım, insanların ya da toplumların davranışlarını tarihsel-toplumsal koşullarla anlamlandırmak gerektiğini söylemesiyle isabetlidir. fakat ırkçılığın en uç ifadesiyle sınırlı olmasıyla eksiktir. keza gündelik hayatımızda karşılaştığımız hatta yer yer kendimizin bile düşebileceği daha inceltilmiş şekliyle ırkçılığı kapsamamaktadır. herbirimiz bir ırkın ya da kendi ırkımızın üstünlüğünü düşünmeden ya da buna inanmadan da başka ırkları, toplulukları hayatımızın çeşitli kesitlerinde küçümsemişizdir! bu açıdan da sözlükteki tanım faşizme özgü bir ırkçılığı karşılar, onun aslında son derece geniş bir karşılığı olduğunu öteler.
irkçılık en uç biçimiyle (tanımda olduğu gibi) faşizmin ideolojisidir. sonuçları da tarihte görüldüğü gibi trajik ve korkunçtur. sadece hitler’in sırf yahudi ya da yaygın tanımla çingene oldukları için milyonlarca insanı katletmiş olması yeterince sarsıcıdır. fakat ırkçılık faşizmle her zaman bu şekilde bütünleşmez. kimi zaman da bir ulusun ya da topluluğun varlığının reddi biçiminde karşımıza çıkar. türkiye’de kürtlerin varlığının on yıllarca yok sayılması, kendi kimliklerini dile getirdiklerinde kıyımdan geçirilmeleri bunun tipik yansımasıdır.
fakat belirttiğimiz gibi ırkçılık sadece faşizmle özdeşleşmiş ve siyasal-ideolojik bütünlük kazanmış biçimiyle karşımıza çıkmayabilir. gündelik hayatımıza baktığımızda başka biçimlerine ve yansımalarına da tanıklık ederiz. hatta kimi zaman, bizzat kendi tepkilerimizde bile geniş anlamda ırkçılığın izlerine rastlarız. bu açıdan da, sözlük tanımında da belirtildiği gibi toplulukları ya da ulusları tarihsel toplumsal koşullarından bağımsız ele aldığımız anda ırkçılık illeti ile kirlenmemiz kaçınılmazdır. bunun en tipik örneği suriye’de emperyalist hegemonya arayışı ve bölge gericiliklerinin kendi çıkarları temelinde kışkırttıkları kirli savaşın ağır yıkımını yaşayarak evlerinden, yurtlarından kopup çeşitli bölge ülkelerine dağılan suriyelilerin varlığına dair yansıyan toplumsal tepkilerdir. hatta bu yazıyı okuyanlar arasında bile suriyeliler karşısında benzer tepki-kaygı ve hatta öfke hissedenler olmuştur. onların varlığının kendileri için tehdit oluşturduğunu düşünenler… belirttiğimiz gibi suriye halkının bu sonuca sürüklenmesinin sebebi olan nedenlere değil giderek suriyelilerin varlığına tepki duymaya başladığımız anda ırkçılığın o karanlık kucağına düşmememiz içten bile değildir. bunun için kendi ırkımızı yüceltmemiz de gerekmez!
bu noktalardan baktığımızda ırkçılığın bizzat toplumsal ilişkiler içinden beslenen maddi temelleri konusunda uyanık olmak ve aslolanı asla gözden kaçırmamak bizi bu hastalıktan koruyacak yegane güvencedir. bu elbette burjuvazinin “öteki” olarak kodladığımız göçmenler ya da sığınmacıları emek sömürüsünü derinleştirmek için nasıl kullandığının da bilincinde olmayı gerektirir. çünkü ırkçılık çoğu zaman tam da onun bu tuzağına düşmekle başlar, kanımıza işler. şu anda sayıları milyonu geçmiş suriyeli sığınmacıları kayıtsız, güvencesiz ve sigortasız hem de yer yer asgari ücretim yarısı ücretle çalıştıran burjuvazi bunun üzerinden bir taraftan bizim çalışma ve yaşam koşullarımızı baskılamakta, bir taraftan da bizi ırkçılık zehiriyle alıklaştırarak asıl hedefimizden uzaklaştırıp en geri noktalara doğru sürüklemektedir. onun bu oyununa düşmemenin yegane güvencesiyse sonuçları nedenleriyle görmek kadar aynı zamanda o sonucu sınıfsal bir eksende dönüştürmeye çalışmaktır.
suriyelilerin bir savaşın yıkımıyla buralara geldiğini ve bu savaşın kanemiciler tarafından kışkırtıldığını ve işimizi kaybetmemizin, ücretlerimizin düşmesinin, kiraların yükselmesinin esas sebebinin burjuvazinin gözü dönmüş kar hırsı olduğunu asla unutmadan! burjuvazinin bu girişimlerini bozacak bir talepler bütünlüğüyle mücadele ettiğimiz oranda hem ırkçılıktan korunmuş oluruz, hem de onun daha vahşi sömürü koşulları hazırlamasının önünde sınıfsal bir barikat kurmuş oluruz!
kısacası ırkçılığın panzehiri işçi sınıfının sınıfsal çıkarları temelinde örgütlenmesi ve sınıf düşmanını, sınıf düşmanının hedeflerini bilmektir!