Kesinlikle eğitimin de içerisinde suçlu olarak bulunmasına rağmen, kişinin kendisinde biten durumdur. O kadar sene dil bölümünde okudum lisede, az çokta olsa bir sürü ders kitabı gördüm, haşır neşir oldum, yabancı dile karşı ilgim vardı sürekli, bir şeyker öğrenebilme kapabilme çabasındaydım. Ne anadolu lisesi'nde okudum, ne de süper lise olarak bilinen yabancı dil ağırlıklı lisede; hazırlık görmedim. Hatta bu kadar biçilen ingilizcenin üzerinde bir de almanca okudum. Ha ne farkı vardı, meraklıydım, kimşe bulsam konuşmaya çalışıyordum, gittim sahil beldesinde de çalıştım, müzikte dinledim yabancı, altyazılı dizisini de izledim, sinemasını da. Sen gittiğin film dublajlı olsun diye kasıyorsan, altyazı ile izlediğin filmde bir kelimeyi bile duymaktan kendini mahrum bırakıyorsan, mevcut eğitim sistemi kesinlikle ikinci plana atar kendini. Konuşmaya çalışmıyorsan, kalkıp günün birinde turistin biri sana kısa bir soru sorsa, "eheh ee şey i no ingiliş" deyip yarım yamalakta olsa bir şeyler için çabalamıyorsan, kendine sor bakalım, niye yapamıyorsun. Sonuçta bu senin ana dilin değil, ki tabii ki hata yapacaksın.
Kimse senden, oxford düzeyinde mükemmel bir ingilizce beklemiyor, senden bir "hans" çıkarmayı düşünmüyor. Kendini ifade et, telaffuzuna dikkat etmeye çalış; çabala, sonra otomatikman alışıyorsun zaten öğrenmeye, konuşmaya; gramere ya da, "ya yanlış bir şey dersem" demeye takılmadan konuşmaya.
Yabancı dil öğrenme metodları var, tarihsel olarak gelişimleri. Gramer çeviri metoduyla başlayan ve ilk zamanlarda sadece asillere ya da kısacası paralılara yönelik olan bu metod, bir öncekisi kendisini çürütmesiyle günümüzde, "kültürlerarası yaklaşım"a kadar gelişmiş. Arada bir sürü görsel-işitsel metodlar da denemişler, bakmışlar böyle bir yaklaşımda bulunalım diye, oturup buna göre kitap çıkarmışlar. Nedir bu yaklaşım, öğrenmeye çalıştığın dili kendi hayatına kurguluyorsun, mukayese yapabiliyorsun, dil öğrenirken kendini öğrendiğin konuma direkt olarak koyarak, sadece ezbere dili öğrenmeyip kendi hayatında da kullanabiliyorsun. Biim olsa olsa en büyük eksikliklerimizden birisi bu kullanım alanı darlığı olabilir. Gündelik hayyata kullanıp, kendimizi yerine koyabileceğimiz bir ingilizce durumu yok. Avrupalı insanların ingilizceyi oldukça iyi konuşabilmesinin en büyük sebeplerinden birisi de budur. Adamlar hem iyi bir eğitim alıyorlar, hem de her şekilde maruz kalıyorlar ingilizceyi konuşmaya. Kozmopolit yapıdan dolayı almandan bol çinlinin, afrikalının bulunduğu büyük şehirlerde ya da, norveç in büyük bir kentinde insanlar rahatlıkla ingiliZce konuşup anlaşıyorlar çünkü kullanıyorlar. Kullanamadığın, pratiğini yapamadığın bir şeyi de öğrenemezsin doğal olarak. işte burada iş, dili öğrenmeye çalışan bireye kalıyor. Teknolojinin gelmiş olduğu noktaya baktığımızda, internet üzerinden bile ulaşabileceğimiz o kadar çok kaynak var ki. Sadece ders ya da dil materyali olarak demiyorum, ingiliZce konuşabileceğiniz kişiler bile bulabilirsiniz. Önemli olan istemek.