liseye başladığım ilk gündü. ailem beni okuluma bırakmış ve ağlayarak ayrılmışlardı. bense tek damla gözyaşı dökmedim. aslında ne hissedeceğimi bilmiyordum galiba. her şey çok karışıktı, akşam olduğunda gidecek evim, görecek ailem, sevecek kardeşlerim, bana meyve soyan annem, nerdeydin bu saate kadar diyen babam yoktu.
derslere girdik çıktık, yemek yedik, insanlarla tanıştık, dostlarla kaynaştık derken akşam oldu ve ben annemin ilk gördüğünde; ' bey bizim çocuk burada nasıl kalsın baksana 30 kişilik bu oda, nefes bile alamaz burada, geri götürelim bu çocuğu' şeklinde tepki verdiği o odaya uyumak için girmiştim. bir de okula en geç giden öğrenci olduğum için, kapının dibinde ve tercih edilmeyen, ayak altı olan bir alt kat ranza bana kalmıştı. dediğim gibi ne hissedeceğimi bilemediğimden bir tepki veremiyordum bunların hiçbirine.
hatırladığım tek bir şey varsa o odaya ilk adım attığımda, o da; bir yatak görmüştüm, o berbat odanın içerisinde gözüme çarpan, arkalarda, köşede ve ikinci katta bir yataktı. hapishanelerde ağa yatağı tarzında bir yer gibi gözükmüştü gözüme. odaya ilk gelenin orayı alması kadar doğal bir durum da olamazdı ve o yatak bana çok uzaktı. ilk gece uyuduk, uyandık derken o yatakta yatan çocuk yanıma geldi ve seni sevdim arkadaş, yattığın yerde zaten bok gibi olan odanın en boktan yeri, bugün ben evime gidecem, bu odada kalamayacağımı anladım, sen git şimdi kimseye bir şey söylemeden o yatağa yat ve orası senin olsun dedi. inanılmaz mutlu olmuştum be. ilk hissettiklerim bunlardı gurbet yollarında..