senede bir gün

entry67 galeri
    28.
  1. bir gün, bu gün, bir gün, bu gün...
    hep hatırlanan, bin fersah uzaktandan da.
    arada dipsiz bir uçurumun varlığıyla beraber özlenen, istenen ama gidilmeyen çünkü artık gidilemeyen, artık sahibi olunamayan karşı taraf; kendi kıyında yağmurun altında sırılsıklam izlenen. ama akan su değil gökten ki, üzerine yapışıp kalan sözler, haksızca atılan karşı taraftan.. bir elinde kalbin o ağır taşlarla parçalanmış olan ve artık yapıştırmayı yüreğinin kaldırmadığı; diğerinde ise kalbinden söküp çıkardığın pislik düşünceler, saçma sapan duygular, bilinmeyenlerle kaplı bir yığın... hangi taraftakinin haklı olduğuna bir türlü karar veremeyesin diye.
    artık olmayan bir köprüyü düşünmek...
    nasıl kuruldu, süslendi, kırıldı, tamir edildi, harikulade bir güzelliğe ulaştı ve sonra...
    birden bu taraftan, kendi tarafından bir el tarafından sonsuzluğa bırakıldı.
    acımasızca belki şu an, ama haksız da değildi. karşı taraftaki ise bunu hiç bilemedi.
    ve karanlığa gömüldü orası, birkaç kez gördüğün inanılmaz şimşeklerin dışında, tarafında felaketlere yol açan..
    ordaki ise hiç görmedi bu tarafı; o yüzden hayalinde muhteşem bir dünyada yaşayan iğrenç bir yaratıktın.
    ne duygular ne düşünceler, ne gözyaşları, ne hayal kırıklıkları, kalbinkilere karışan... hiçbirini fark etmedi ki...
    haksız da değildi hani, bu acımasızlık karşısında...
    tam güneşini onarmış güzel bir dünyaya hazırlamıştı tarafını, güneş ki her iki tarafı aydınlatsın diye yoğurulan..
    neyi bilebilirdi, sadece çok az hissedebildiği bir saklı başka dünya hakkında? hangi bulutların, duygu akıtan, dolaştığını semalarında, nasıl görebilirdi? nasıl duyabilirdi çiçeklerin feryatlarını? havadaki yoğun acıyı nerden tadabilirdi?
    hiç!
    asla!
    hiç olmadı!
    ama o da hak etti belki, o kadar haklı değil?...
    ahh hepsi yine bir anı.
    köprü yok ve işte, elveda demeden gitti, geride sadece hatırlara kazınan günler bıraktı.
    bir gün, bu gün..
    4 ...