neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    92.
  1. Henüz belli olmuyor ama, günler 35 saniye uzadı. Gitgide daha da hızlı uzamaya başlayacak.
    Siyasal analizlerin kapsamadığı konulardandır günlerin uzaması da, kısalması da.
    Tıpkı Hazine'den geçinmeli kesimin, "milli çıkarlar" gerekçesiyle -silah alımları örneği- yaptığı harcamaların; toplam volüm olarak kaç milyar dolar tuttuğunun pas geçilmesi gibi...
    * * *
    Hangi girişimlerin, "astarının yüzünden pahalıya mal olduğu"nu, şimdiye dek kimsecikler öğrenemedi.
    Tek öğrenebildiği şey, elektrikle doğal gaza yapılacak zam.
    * * *
    1 yıl içinde yine kimbilir kaç milyon insan toprak oldu, kimbilir kaç milyon bebek doğdu ve kimbilir kaç milyon insan çektiği kahırların çilelerine dolandı?
    * * *
    Siyasal analizlerin kapsamadığı, "sokaktaki vatandaş"lara ait albümlerdir onlar.
    Yani efendim eski deyimle "teb'a'nın, kul yığınları'nın, itaatkâr olması gereken kitlelerin"...
    * * *
    Yılların son günlerinde bir gevşeklik kaplar özellikle bürokratik hayatı.
    Hali vakti yerinde olan hanımlar ise, "yılbaşı" gecesinde yapacakları kutlamanın zevkli telaşıyla, alışveriş peşindedirler.
    * * *
    Her ne kadar "biz ve onlar" ayrımının dışına çıkılamadıysa da; Noel'in sembolü olan süslü püslü ışıklı çam ağaçları, büyük kentlerin mağazalarında yaygınlaşmada.
    Kahvelerin "Cafe", bakkal dükkânlarının "market" olması gibi.
    * * *
    Avrupa'nın en büyük 10-15 metrelik Noel çamı ise, Porto'da, belediye binasının önüne dikildi.
    Dikilecek ağacın çalışmaları 3 ay öncesinden, birbirine geçmeli, binbir demirden boruyla kurulup, örümcek ağı gibi yükseltilen iskelelerle başlamıştı.
    * * *
    Köylü ağırlıklı toplumlarda burjuvalaşma süreçleri, dış esintilerin tohumlarıyla tomurcuklanır.
    Bunun en belirgin göstergesi de; sıklaşan çiçekçi dükkânlarıyla, mağazalarda satılmaya başlayan çeşitli kedi-köpek mamalarıdır...
    * * *
    Bendenizin çocukluğunda, ne çiçekçi dükkânı vardı Göztepe'de, ne de kedi-köpek mamasının satıldığı.
    * * *
    Genellikle dini bayramların arifesinde, bendenize de, yeni giysilerle ayakkabılar alınırdı.
    Ama her zaman yeni alınan ceketlerin koları, ellerimi kapatacak kadar uzun olurdu.
    Annem:
    - Nasıl olsa büyüyecek, diye; 1-2 boy büyük alırdı giysilerimi.
    * * *
    Havalimanları büyüklüğünde; alt katları da, üst katları da sıra sıra çeşitli mağazalarla, kafeteryalarla dolu süpermarketlere; yeni yürümeye başlamış bebekleriyle gelen anneler de var.
    * * *
    Oradan oraya koşmaya çalışan bebekler, minicik parmaklarıyla hoşlandıkları şeyleri gösteriyorlar; çoğu oyuncak.
    Bir tanesi de, oyuncak bir çocuk otomobiline doğru gitmeye çalışıyor:
    - Ih, ıh, ıh diyerek...
    * * *
    Geçen hafta Dalaman'da, uçağa binilecek körüğün içinde yürürken; annesinin kucağında, yüzü arkaya dönük, henüz 1 dişi çıkmış bir bebek, gözlerini kırpmadan bize bakıyordu.
    Solmaz, başını sağa sola eğerek kendisine "cöö" yaptıkça, gülücükler de yapıyordu.
    * * *
    Bebeklerin siyasal analizlerden; nutukçu övünmeleriyle, ağız dalaşlarından ve "ölmelerden, öldürmelerden" habersiz olan o bakışları...
    * * *
    Acaba Milano'da doğsalar kaderleri ne olurdu, Iğdır'ın bir köyünde doğsalar ne olurdu, Tanzanya'da doğsalar ne olurdu?
    * * *
    "Yer" küresinin şurasında, yahut burasında doğmak, neden bu kadar fark yaratıyor ki insan yaşamlarında?
    "Yönetim saltanatı"na düşkün siyasetçilerin, hiç mi rolü yok bunda?
    * * *
    30 yıl kadar önce bizim "Islıkçı" piyesinde başrolü oynayan Savaş Dinçel, eve telefon etmiş:
    - Nasılsın ağabey, ne yapıyorsun, diye sormuştu.
    Ben de:
    - Deniz dibi itfaiyeciliği yapıyorum, demiştim.
    * * *
    Kalamış'ın serinleşerek üşütmeye başlayan akşamlarında sokaklarda piyango bileti satma çabasındaki, Kars'tan göç etmiş bir orta yaş adamı:
    - Amca sen de alsana bir tane, diyordu.
    * * *
    Kendisiyle ayak üstü ahbaplığı uzattım. Vaktiyle Kars'ta hayvancılıkla geçinmeye çalışıyormuş, yürümemiş.
    Bir arkadaşıyla Kürtçe konuştuğu için de kendisine kızanlar oluyormuş.
    Kars'ta tiyatro olup olmadığını sorduğumda; "tiyatro"nun ne demek olduğunu pek bilmediğini, hiç gitmemiş olduğunu söyledi.
    * * *
    Hoş, Köyceğiz'deki birçok dost da; Köyceğiz Gölü'nün öteki yakasından görünen "Ölemez Dağı"nda; 2300 yıl öncesinin 5 bin kişilik bir "tiyatro anfisi" kalıntıları bulunduğunu bilmiyordu.
    * * *
    Savaş Dinçel'in vaktiyle yaptığı, "denizaltı itfaiyecisi" karikatürü ise; bitmiş yılları da, bitmekte olan yılı da, bitecek olan yılları da "bilim, sanat ve yazı adamları" açısından, büyük oranda özetliyor gibiydi.
    * * *
    Kalkınmasına kalkınıyorduk ama, bilmiyorum ne kadar gelişiyorduk?

    çetin altan
    0 ...