Boğukluğu sesimin duyulmuyor sanırım
açın yeryüzünün kulaklarını
şimdi koşuyorum hakkaniyetiyle
sonbahara
geliyor ardı ardına
siniyor çehreme güneş
lisanım bu cehennemden uyandı da
ben mi anlayamadım bir?
ey gafletle çehremi döken yıldız
ey dönenceler etrafında beliren
kayıp kızıllık
ve akşam
ve gökkuşağı
ve ateş
ve su
ve ilkbahar
yalnızlığıma sefer eyleyin
gidecekseniz de söyleyin bileyim
sanırım bütün lodoslar çattı
ben en iyisi mi öleyim..
ah keşke kuşku sadece şu masmavi denizde olsa
bilsem yılların vereceği şu acıyı
görmezden gelmeye dünden razı yüreğim
yaprakların kokusunu alamamak
hissedememek ayaz soğukluğunu
garip gelmez mi insana..
ellerim nacizane kurumuş topraktan
hoyratça serpilen güneş vurur bana
şimdi söyle bana!
hangi ses kaybederdi şuurunu
hangi güneş tekrar ısıtırdı içimizi
hangi rüzgar eserdi tenimizde
hangi şiir yaşama ayak bağı
hangi göz canlı tutar bizi
ne söylesek boş ey şimdi
birimiz yalpalanıyor
yerin tam üç metre
altına
diğerinin gözyaşlarını
toprak dahi almaktan korkar
bağrına..