can dündar

entry1153 galeri
    533.
  1. bir yazısı vardır ki...

    --spoiler--
    Asıl eksiklik, çareyi başkasında
    aramaktı. Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir etmiyor.
    insan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor. Önce yalnızdık.
    9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya ağlayarak
    geldik. Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi. Biraz büyüdükten sonra,
    kendimizi bildiğimiz anda, içimizi kemiren, kalbimizi kurcalayan o tuhaf
    duyguyu hissettik:

    Bir yerde bir eksik var dedik. Korktuk. "Bunun sebebi ne?" diye sorduk
    kendimize. Cevabı yapıştırdık: "Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var. O
    yüzden eksiklik hissediyoruz". Peki, neye sahip olmamız gerekiyor? çocukken
    "yaşımız küçük" diye düşündük. Her istediğimizi yapamıyoruz. Kurallar,
    yasaklar var. Büyüyünce her şey yoluna girecek.
    Büyüdükçe Bir şey degişmedi.
    Yine huzursuzduk. içimizden bir ses aynı sözcükleri fısıldıyordu: "Bir eksik
    var. Kafamız karıştı. Nasıl kurtulacağız bu igrenç duygudan? Nasıl geçecek
    bu? Aklımıza yeni cevaplar geldi:

    Okulu bitirince geçecek. işe girince geçecek. Para kazanınca geçecek. Tatile
    gidince geçecek. Okulu bitirdik. Diploma aldık. işe girdik. Kartvizit aldık.
    Çalıstık. Para kazandık. Taşındık. Araba aldık. Çalıştık. Eve yeni eşyalar
    aldık. Tatile gittik. Dans ettik. Terfi ettik. Kartviziti değiştirdik. Daha
    çok çalıştık. Daha çok para kazandık. Çalıştık. Çalıştık. Geçmedi. "Bir
    yerde bir eksik var" hissi, hala orada duruyordu. Bu sefer de "Sevgilimiz
    olunca geçecek" dedik. "Yalnızlığımız sona erince bu illetten kurtulacağız.
    "

    Beklemeye başladık. Derken, biri çıktı karşımıza. aşık olduk. Ve anında
    başka biri olduk. Daha
    güçlü, daha guzel, daha akıllı biri. Hesap
    cüzdanları, kartvizitler, hatta ilaçlar bile böyle hissetmemizi
    sağlamamıştı. Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş kadar büyük
    sevgi ve hayranlık gördük. Sevgilimizin gözlerinde Tanrı' yı gördük. Işığı
    gördük. "Tünelin ucundaki ışık bu olmalı" diye düşündük "kurtulduk".

    Sonra bir gün, daha dün bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi. Ya
    da artık eskisi gibi sevmediğini söyledi. Ya da başka birine aşık olduğunu
    söyledi. Ya da daha kötüsü, başka birine aşık oldu ama söylemedi. Telefonu
    açmamasından, elimizi tutmamasından, sevişmemesine bahane bulmak zorunda
    kalmamak için biz uyuduktan sonra yatağa gelmesinden anladık, bir terslik
    olduğunu. Belki de sevmekten vazgeçen veya terk eden sevgilimiz değildi,
    bizdik. Fark etmez. Sonuçta aşk bitti. Şimdi her yer bomboş. Şimdi tekrar

    yalnızız. Başladığımız yere döndük.

    Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık. Halbuki her şeyi denedik,
    her yere baktık. Öyle mi? Bakmadığımız bir yer kaldı. içimize bakmadık.
    Eksik parçayI dışarda aradık ama içimizde saklı olabileceğini akıl etmedik.
    Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi
    sevmedik. Şaşıracak bir şey yok, tabi ki sevmedik. Kendimizi sevsek bu kadar
    koşturur muyduk? Canımız yanmasın diye duvarların ardına saklanır mıydık?
    Kendimizi boş sanıp doldurmaya uğraşır mıydık? Terk edilmekten korkar
    mıydık? Asıl eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti. Asıl eksiklik, çareyi
    başkasında aramaktı. Hayatın matematiği farklı; iki yarımı toplayınca bir
    etmiyor. insan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor. "Herkes
    beni sevsin" diye uğraşınca kimse gerçekten sevmiyor, herkes sevgisine şart

    koyuyor, sinir koyuyor. Oysa "kendime duyduğum sevgi bana yeter" diye
    düşününce, kendimizi olduğumuz gibi kabullenince yarım tamamlanıyor. Her şey
    bir oluyor. iste o zaman perde aralanıyor. Acı diniyor. iste o zaman başka
    biri bir araya gelerek, hesabın kitabın, korkunun kaygının hüküm sürdüğü
    sahte bir sevgi yerine, gerçek bir sevgi yaratılabiliyor.

    CAN DÜNDAR
    --spoiler--
    0 ...