neler yapmadık bu vatan için

entry156 galeri
    89.
  1. Bir zamanlar Ankara'da Karpiç lokantasının amerikanbarını hiçbir akşam öksüz bırakmayan yazar - çizer grubunda Akagündüz'le, 60'ına merdiven dayamış olan Nurettin Artam da vardı.
    Nurettin Artam'ın, hemen her akşam genellikle 2'yle 3'üncü kadeh arasında, bulunduğu olgunluk basamağını özetleyen bir sözü çarpardı kulaklara:
    - Beni artık hiçbir şey şaşırtmıyor ve şaşırtamaz da bu dünyada.
    * * *
    Köyceğiz'de, ağacının yüksekçe dallarındaki sapsarı vaşington portakallarına bir delik açarak, içini bir güzel bitirip bomboş bırakan hangi yaratıkdı acaba?
    * * *
    Biz önce kuşlardan şüphelenmiştik.
    içi boşaldıktan sonra yere de düşmüş sapsarı yuvarlak portakalları gören Feriştah; çevreyle ilgili yoğun birikimini dillendirerek:
    - Bunu, dedi; geceleri ağaçlara tırmanan fareler yapar.
    * * *
    Farelerin, geceleri ağaçlardaki tatlı vaşington portakallarının içini kemirip yediklerini ne duymuş, ne işitmiştik.
    Doğrusu çok şaşırdık.
    Şayet Nurettin Artam da sağ ve yanımızda olsaydı; dünyada hiçbir şeyin kendisini şaşırtamayacağı iddiasına rağmen, eminim ki şaşırırdı.
    * * *
    ilerlemiş yaşlarda dahi "şaşırıp kalma", yakasını bırakmıyor insanın. Tabii 3-5 beylik ezber plağının diskoteği üstüne, beyninin kepenklerini kapatmadıysa...
    * * *
    "Vurdumduymazlık" ayrı şey; "görüp yaşadıklarından bıkkınlık" ayrı şey; "alışkanlıklarının dışındaki dünyayı algılayamamak" ayrı şey...
    * * *
    Ve bir de 4'üncü kategori var; demagojilerle pekiştirilen koşullanmaların, hipnozların, megalomanyak övünmemelerin, yosunlaşmış nasırlı çerçevesinden ötelere bakabilenler...
    * * *
    Fareler, geceleri vaşington portakallarının içini kemirip bitirmeyi sürdüredursun; övünmeyi sevenler de, övünmelerini.
    Nasıl olsa genel bir çoğunluk, farelerin böyle bir marifeti de olduğunu fark etmeyecek ve kimse de "yerden alıp gökte yiyenler"e, eski bir Osmanlı mısraını hatırlatmayacak:
    Bizim şeyhin kerameti olur menkul kendinden.
    "Bizim şeyhin doğa üstü güçlere sahip olduğu iddiası, yine bizim şeyhin kendi iddiası" anlamına...
    * * *
    Bizim, yine vaktiyle "atasözü" gibi, sık sık tekrarlanan başka bir Osmanlı beyti de; tam takvimin bugünkü -yani 21 Aralık- gecesiyle dudak dudağa gelmekte.
    Çünkü bu gece, yılın en uzun gecesi ve gündüz de, en kısa gündüzü.
    Osmanlı beyti ise şöyle:
    Şeb-i yeldayı müneccim (gökbilimci) ile muvakkıt (takvim düzenleyici) ne bilir
    Müptela-yı gama sor kim geceler kaç saat
    * * *
    Köyceğiz'de sabahları ancak saat 7'yi geçe yavaşça ağarmaya başlıyor gök, Sandıras dağlarının arkasından.
    Güneş ise çok daha nazlı arz-ı endam ediyor ve ancak saat 9'a doğru saltanatının ihtişamı içine alıyor ortalığı.
    * * *
    Akşam ise, önce saat 15.30'da hissedilmeye başlayan bir serinlikle duyurmaya koyuluyor gelmekte olduğunu.
    Saat 16.30'da ise, güneş sadece yamaçlarda ışıklı adacıklar çiziyor ve gölgeler de uzadıkça uzuyor.
    * * *
    23 Aralık'tan sonra yine uzamaya başlayacak günler. Gecelerin uzunluğuyla yarışa yarışa, 21 Mart'ta egale edecek gecelerin uzunluğunu ve geceler kısalarak gerilerde kalacak.
    * * *
    Hazır yeni bir Anayasa çalışması var; en uzun günün yaşanacağı 21 Haziran'dan sonra, günlerin kısalmasını engelleyecek temel bir madde konamaz mı Anayasa'nın başına?
    Şöyle ki:
    "Günlerin kısalması; devletin de, cumhuriyetin de, demokrasinin de, toplumun da, gereksinme duyduğu aydınlığa ters düştüğünden durdurulmuş ve yasaklanmıştır"
    * * *
    Doğanın yasaları, insanların yaptığı yasaları iplemez görünse de; büyüklerimizin sözlerine inanmak gerekir:
    "Milletimizin gücü, her zorluğun üstesinden gelmeye yeterlidir".
    Var mı daha ötesi?
    * * *
    Şaka bir yana...
    Doğanın yasaları ve insanların yaptığı yasalar...
    Uçakların uçması da; cep telefonlarıyla çekilen fotoğrafların, bir anda en uzak yerlere gönderilmesi de; binlerce kilometre uzaklarda olup bitenlerin TV ekranlarından izlenebilmesi de; doğa yasalarının fizik bilimcileri tarafından saptanıp, insanlığın hizmetine sunulması sayesinde...
    * * *
    Teknoloji geliştikçe; doğa yasalarıyla iNSAN hayatı da bir saç örgüsüne dönüşmekte.
    Örneğin Köyceğiz'in yakın tarihine bir bakın.
    Daha 40 yıl önce motorlu taşıtların giremedikleri bataklıklarda bugün oturmakta olanlar arasında; sabah Londra'ya gidip, akşama dönenler var.
    * * *
    Alt tarafı insanoğlu da, doğanın bir parçası. Resmi söylemler ve sloganlarla ne kadar hipnotize edilirse edilsin; "yönetim saltanatı", doğa yasalarıyla çok daha hızlı buluşan "üretim saltanatı"na gereken bir vitesle dönüşmedikçe; toplumsal çalkantılar, toplumsal çalkantıları tetikler gider.
    * * *
    Nurettin Artam, sağ olsaydı da, siyasal çatışmalara şaşmasaydı bile; farelerin vaşington portakallarının içini kemirip boşaltma tutkusuna muhakkak ki şaşardı.
    * * *
    Şaşmak, şaşmamak...
    Evrensel değerlerimizi, kıra döke hurdahaş etmeye kendimiz şaşmayınca; dünya da bize şaşmaz mı?
    Havanda su dövmeyi aşırı uzatınca, sular da havandan taşmaz mı?

    çetin altan
    0 ...