güneş kadar siyahtı gözleri. deniz kadar kırmızı saçları... dudaklarındaki metalik tat... nerede gördüm hatırlamıyorum. gördüm mü , bilemiyorum. bir kokarcayım , kızgınım , bana yakıştırdıkları için bu ismi. bir koala kadar değiştirmek istiyorum evreni. bir koala kafa tutabilir mi evrene? bir koala olmasaydı yazabilir miydim bunları? o kadar sıcak ki hava. üşüyorum. gözlerim kapalı. at üstündeyim. sefer zamanı , saldırın kahpe çin'e , artık yetti. o da ne karşımda senlerden yapılmış bir çin setti. septilyonlarca yıl sürmüş sanki yapımı. üflesem yıkılacak gibi. bir nefes... bir nefes hakkım var. ben bu hakkımı bitlis tütününden yana kullanıyorum , sarılmış beyaz çarşafa. bir sehpa kadar enerjiğim. bir tost makinesi kadar bitkin. siyah... gözlerini kaybetmiş birinin görebildiği tek renk olma şerefine erişmiş o renk. sessizliğin rengi. bir renk olsaydın , siyah olurdun sen. insanoğlunun bin yıllardır övdüğü o kadim renk. bense cartlak pembe olurdum muhtemelen. samimiyetsizliğin rengi. öyle ki beni tarif ederken kullanılabilecek tek sıfat "cartlak". asıyorum kendimi. halat yaptım günahlarımdan. sevaplarımdansa tabure. bana mutsuzluğun resmini çizebilir misin? ben çizerim. hemde öyle bir çizerim ki şaşırırsın , nereden çıktı bu ayna diye. bunları yazan ben değilim. bunları yazan bir nanosaniye önceki ben. uyanmak istemeyeceğim bir rüyanın ortasında uyuyorum. seni görmek istiyorum. bir bardak kezzap içercesine ferahlamak. bir şifonyer kadar üzgünüm. bir civciv kadar gururlu. bir tavuk olmayı bekliyorum , koparsınlar diye kafamı. ardından tüylerim yolunacak. iç organlarım çıkarıldıktan sonra , parçalanıp alacağım raflarda yerimi. rica etsem beni satın alır mısın? geçmeme izin verir misin boğazından? bu gün günlerden ne? neden günlere isim vermiş insan? bugün bugündür. bugün dünün ardından başlar. yarın yoktur. sahi ya... yarın günlerden ne?