demokrasi

entry1042 galeri
    720.
  1. churchill şöyle demiş zamanında:
    "bu günah ve kötülük dolu dünyada pek çok yönetim biçimi kuruldu ve denendi, gelecekte de denenecek. hiç kimse demokrasinin kusursuz ve dahiyane olduğunu iddia etmiyor. aslında denilebilir ki demokrasi en kötü yönetim biçimidir, tabi zaman içerisinde uygulanagelen tüm diğer yönetim biçimlerini saymazsak."

    şimdi buraya bakıyorum, komplo teorileri mi ararsınız, democratization process denilen "demokrasi götürme" eylemiyle ilgili çizilmiş karikatürleri paylaşanlar mı dersiniz, şeriattan dem vuranları mı ararsınız... ne ararsanız var. ama demokrasinin ne olduğuyla ilgili, nasıl daha iyi çalışabileceğiyle ilgili doğru dürüst bir şey yazılmamış sözlüğün ilk zamanlarında yazılmış olanları saymazsak eğer.

    merak etmeyin, ben de öyle şeyler yazacak değilim. kimse böyle şeylerle ilgilenmiyor, zaten ilgilenen adam da açar kitap okur. burada işi ne? ama demokrasiyle ilgili bizim milletin bir türlü anlayamadığı bir kaç şey var. o konuda iki kelam etmek istiyorum.

    1- demokrasi deyince akla abdyi getirmek

    bu çok yanlış bir düşünce tarzı. demokrasi teorileriyle ilgilenen pek çok otorite amerikan demokrasisini sert biçimde eleştirir. yeryüzünde bir tane devlet gösteremezsiniz ki demokratik olmayı başka her şeyin üzerinde tutsun. böyle bir şey mümkün değil. kimi zaman toplumun yapısı ve genelin istekleri düşünülerek demokrasiden taviz verilir. kimi zaman etkin yönetim oluşturabilmek için, kimi zaman devletin ve kamunun gereklilikleri yüzünden demokraside kısıntılara gidilir. bu, bütün ülkeler için geçerlidir.

    ama abd için bu gereklilikler çok fazladır. abd dünya üzerinde hegemon bir konuma yükseldiğinden beri buna uygun bir şekilde davranmak durumunda. abdde syriza'lar başa gelemez mesela. neden? çünkü sistem onu en başta ayıklar. obama gibi bir adamı bile amerikan demokrasisi budaya budaya etkisiz hale getirdi. halbuki adamın en önemli projesi, bizde ve avrupada çok daha kapsamlı bir paket sunan sosyal güvenlik reformlarını yapmak, muhtaç durumdaki vatandaşa yardım eli uzatmaktı. yani daha sosyal bir devlet yaratmaktı. olmadı. cumhuriyetçiler engelledi.

    abdde sistem böyle işliyor. iktidarın ülkeyi değiştirmesi çok zaman alan ve çoğunlukla da mümkün olmayan bir şey. zaten hakim partiler de* sistem partileri olduğu için asıl sistem pek fazla değişmiyor. kısacası halkın isteklerinin yönetime etkisi kısıtlanmış. üstelik abd hegemon güç olmayı sürdürebilmek için oldukça istikrarlı bir dış politika ve buna uygun olarak da uzun süreli iç mekanizmalar geliştirmek zorunda. bu sebeplerden dolayı abd demokrasisi çok iyi bir demokrasi örneği değildir.

    2- demokrasiyi seçimlerden ibaret sanmak

    cumhurbaşkanının da içine düştüğü bu yanılgı, bizim kültürümüzde demokrasi için gerekli olan kurumların ve enstitülerin çok sonradan yerleşmeye başlamasından kaynaklanmakta biraz da. ismet inönü çok partili sisteme geçildiğini müjdelediğinde daha doğru dürüst adil seçimlerin yapılmasını sağlayacak güçte ve yetkide kurumlar bile kurulamamıştı henüz. uygulanan seçim sistemi, "yönetimde istikrar" ilkesi gözetilerek oluşturulmuştu ve bu sistem birinci partiyi ciddi şekilde kayırmaktaydı. bu durum da "temsilde adalet" ilkesinin ciddi şekilde ihlal edilmesine sebep oluyordu.

    modern demokrasilerde demokrasi kültürünün yerleşmesi ve korunması için denetim mekanizmasını yerine getiren kurumların, kuruluşların varlığı elzemdir. öte yandan bağımsız medya da demokrasi açısından kilit öneme haizdir. yasama ve yürütme erklerinin ayrılığı konusu tartışmalı olsa da bağımsız bir yargının varlığı, olmazsa olmazdır. tüm bunlar ve daha fazlası olmadan gerçek bir demokrasiden bahsedilemez herhangi bir ülkede. yaptığınız seçimlerle de sadece kendinizi kandırırsınız.

    3- hukukla demokrasinin bağlantısını çözememek, hukukun üstünlüğü ilkesini milli iradeye darbe olarak görmek

    magna carta nedir? diye sorsam çoğunuz üç beş kelam edebilirsiniz. peki magna carta'nın halkın yönetimi anlamına gelen demokrasi ile ne alakası vardır diye sorsam?

    bu soruyu ilkokulda tarih öğretmenimize sormuş ve maalesef bir yanıt alamamıştım. çünkü bize hukuk ve demokrasi çok ayrı iki kavram gibi geliyor. halbuki modern demokrasiler, aslında halkın yönetimini sağlamak amacıyla geliştirilmemiştir. demokratikleşme sürecine bakarsanız eğer, keşifler ve ardından sanayi devrimi sonrası iyice artan sınıfsal çatışmaların ne kadar büyük bir rol oynadığını fark edersiniz.

    işte hukuk da tam olarak bu sınıfsal mücadeleler sırasında monarkın gücünü kısıtlama arzusundan doğmuştur. biz ve bizim gibi (bkz: rusya) (bkz: iran) (bkz: mısır) doğu toplumlarında bu süreç biraz farklı gelişmiş, otoriter ve güçlü bir yöneticiye duyulan ihtiyaç daha uzunca bir süre devam etmiş, monarkın gücünü kısıtlamaya çalışan sınıfsal yapılar tam olarak yerleşememiştir. biraz da bu yüzden olsa gerek, bizde hukukun gerekliliğine duyulan inanç da, hukukun üstünlüğü ilkesinin demokrasi ile bağlantısını çözme başarısı da pek bir zayıf kalmakta.

    şeriattan falan bahsedenler olmuş. aslında biz şeriatı da tam olarak anlayamıyoruz galiba. bazı insanlarda şöyle bir algı var, "insan yapımı hukukla adalet gelir mi? biz allah'tan iyi mi bileceğiz?"

    işin dini kısımlarına çok girmek istemiyorum ama şunları da söylemeden geçemeyeceğim. her devrin kendine has kuralları ve kendine has değer yargıları vardır. şeriat kanunları dediğiniz kanunların tıpa tıp aynılarını hammurabi kanunlarında da bulabilirsiniz ki zaten bu kanunlar asırlar boyu mezopotamyada diyar diyar gezmiştir. bu kanunlar o dönemde çok işe yaramış olabilirler, belki yaratan da bu yüzden bu kanunların uygulanmasını tavsiye etmiş olabilir. ya da bu kanunların allah kelamı diye tanıtıldığını da iddia edebilirsiniz. orası sizin inançlarınıza kalmış, beni ilgilendirmez.

    beni asıl ilgilendiren, bu kanunların 21. yüzyılda uygulanmasının imkansızlığı ve mide bulandırıcılığı. ışidlilerin el kesme, kafa kesme videolarını izledikten sonra bunu söylemek daha anlamlı olur herhalde. o yüzden diyorum ki bırakın 6. asırda yaşananlar 6. asırda kalsın. bu kanunlar uzunca bir müddet iş görmüş olsa dahi bu devirin dinamiklerini kaldıramadı, kaldıramaz da.

    öte yandan şeriatı tamamen allahın kanunu olarak görenlere de allahtan akıl ve fikir nasip etmesini dilemekten başka bir şey söyleyemiyorum. eğer bizi yaratan bu kanunları bila kaydü şart uygulasaydı, hırsızlık yaptığın anda elin kopardı zaten. bize de bu kanunlardan haber vermesine gerek kalmazdı.

    osmanlı döneminde de şeriatın uygulanmasında çok ciddi sorunlar çıkmaktaydı. benzer suçlara benzer cezalar verilmesi modern hukukun en temel prensiplerinden birisidir. şeriat hukukunda bunu sağlamak mümkün olamıyordu. kadılar suçları ve dolayısıyla gerektirdiği cezaları kafalarına göre yorumluyorlar ve bu da çok trajikomik sonuçlara sebep oluyordu.

    öte yandan kadıların adam kayırmalarının önüne geçilmesi bir hayli zor olmaktaydı. herhalde bu da tahmin edilemeyecek bir sonuç değildir diye düşünüyorum. günümüzde ışid videolarını izleyip "hayır canım kuranda el kesmek derken onları etkisiz hale getirin, güçlerini kontrol altında tutun deniliyor" diyenlerin olduğu düşünülecek olursa, o dönemlerde de şeriat kanunlarına çok farklı açıklamalar getirebilecek kadıların olmayacağını iddia etmek absürt kaçar.

    velhasıl, gündemden bağımsız olarak, daha çok yol var katetmemiz gereken. bu yolu katedebilmek için de önce şuna inandırmalıyız kendimizi, şu ana kadar olanların içerisinde bireye ve insanlığa en çok değer veren yönetim şeklidir demokrasi. bundan daha iyi bir yönetim şekli bulunacaksa, o da demokrasi yeterince gelişip serpildikten ve iyice anlaşıldıktan sonra gerçekleşecektir. yani demokrasi durağına uğramadan, daha iyi yönetimlere geçiş çok büyük ihtimalle mümkün olmayacaktır. bunu ne kadar çabuk anlarsak, o kadar hızlı yol alırız.
    0 ...