"dünya insanı" oluyorsun kardeşim. yetmez mi? yozgatlı, kırşehirli, muğlalı bir çocuk olmaktan "dünya vatandaşı" olmaya terfi ediyorsun.
nedir üniversite? universe? türkçeye getirmeye çalıştıkları evrenkent? aramızda üniversite sınavına girecek genç arkadaşlarımız var, bu tarz başlıkları da bol bol okuyorlar. onlara tavsiyem böyle şeyleri okuyup da demoralize olmamalarıdır. sırf "cahil hödük" olmamak için bile okunur üniversite. ama yozgatta, çorumda okunmaz. işte o zaman fazla bir şey alamayabilirsin üniversiteden. üniversite okuyacağım diyorsanız, istanbul, ankara, izmir, eskişehir... gibi kozmopolit şehirlerde okuyun.
geçen gün berberde çıraklık yapan bir arkadaşımla konuşuyorum, "iyi ki de okumamışım üniversiteyi" dedi. "okusam ne olacaktı ki, bir çok üniversite mezunu işsiz. benim altın bileziğim var, bir de dükkan açarsam daha beni kimse tutamaz." düşündüm, eğer ben de esnaf olmayı seçseydim ben de muhtemelen bu arkadaş gibi düşünecektim. para kazanabildiğim sürece hiç üzülmeyecektim üniversite okumadım diye. belki üniversite okuyanlara da keriz gözüyle bakacaktım.
kimse kusura bakmasın. veya baksın amk, bana ne? benim gözümde her daim türkiyenin en iyi on üniversitesinde okumuş birisiyle diğerleri arasında bir statü farkı vardır. hele ki istanbulda iyi bir üniversite okuyup gezip tozmuş, kendisini hem bilim alanında hem de sosyal anlamda geliştirmiş birisiyse, o adam benim gözümde çok farklı bir yere oturur. össde yaptığı puan, zeka kapasitesi falan bunlar hiç bir şey değil. o insan kelimenin tam manasıyla görmüş geçirmiştir. insan yönetiminden anlar, kriz yönetiminden anlar, problem çözen teorileri bilir, bilmiyorsa bile kafasında oturttuğu formüller vardır, bilginin kaynağını bilir, ona nasıl ulaşacağını bilir...
gazetede staj yapan bir arkadaşımı ziyarete gittim geçenlerde. şu sıralar gazetecilikte pek liyakat aranmadığı için kıytırık bir üniversiteden mezun bir elemanı almışlar işe, bizim arkadaşla beraber çalışıyorlar. tabi bizim arkadaş stajyer, bu eleman ise maaşlı çalışan. neyse bir mevzu oldu, bir haber geldi. yanlış hatırlamıyorsam israille ilgili bir haberdi. haberin doğruluğunu teyit etmek gerekiyordu, eleman diğer gazeteleri kontrol etti hemen. onlarda öyle bir haber geçmemişti. bizim arkadaşla ben bu elemana bakıyoruz böyle saf saf. ne yapıyor bu diye. sonunda bizim arkadaş dayanamadı, "abi israil dışişlerinden bir yetkiliye sorsak, bir de israildeki büyükelçiliğimize sorsak daha iyi olmaz mı?" diye sordu. "cevap verirler mi ki" dedi eleman. neyse, attık sonunda şöyle üslup yönünden güzel bir mail, sorduk adamlara. kısa bir süre sonra da yanıt geldi zaten.
zannetmiyorum ki o elemanı o gazetede çok tutsunlar. ama aradaki farkı görüyor musunuz? birisi için haber kaynağı sadece televizyonlar, gazeteler olabilir; diğeri ise doğrudan haberin kaynağına inmeyi düşünüyor, buna cesaret edebiliyor. kaldı ki o arkadaş stajdan sonra da dış temsilcilerimizle falan bağlarını koparmadı, şimdi kıytırık okul gazetesinde bile o adamlardan bilgi alarak makaleler yazıyor. işte bu aradaki farkı anlayabilmek için gerçek bir üniversite okumak lazım. şunu söylemiyorum, üniversite okumayan adamdan bir b.k olmaz demiyorum. çeşitli iş kolları var, hepsi de farklı kabiliyetler istiyor. ben de onlardan olamam mesela, geçti artık. bu adamlar kendi alanlarında kendilerini çok geliştirip voleyi de vurup zengin de olabilirler. ama üniversite okuyarak kazanılan şeyler tüm bunlardan çok daha farklıdır. çok daha farklı bir insan olursunuz bu sürecin sonunda.
üniversite okuyarak kazanacağınız şeyler bilgidir, birikimdir, bilimsel metotlardır... ve bunlar öyle şeylerdir ki, yokluğunda yokluğunu hissetmezsin bunların. bilmezsin bile. tıpkı o gazeteci çocuk gibi. sadece bu birikimi kazandığın zaman bir şeylerin değiştiğinin farkına varabilirsin.