Fener'in, CSKA Moskova'ya karşı Saracoğlu Stadı'nda kazandığı "tarihsel" zaferin Türkiye'de yarattığı coşku; 1815'de ingiliz Generali Wellington'un, Waterloo'da Napolyon ordularını yenerek kazandığı zafer sonucunun -o tarihlerde televizyon olmadığı için- ingiltere'de yarattığı coşkuyu fersah fersah geçmiş durumda.
Tüm ülkede aşıp taşan coşkumuza, bendeniz de sıcak bakıyorum.
* * *
Maç heyecanının ülkemizi kapladığı sıralarda, özellikle islam ülkelerinde birbirlerini öldürüp duranlarla, ölüp ölüp gidenler sürekli artıyordu.
Cezayir'de 30 ölü.
Irak'taki patlamalarda 40 ölü.
Lübnan'da Genelkurmay Başkanı olması beklenen Hıristiyan generalin bomba yüklü araç saldırısıyla öldürülmesi.
Afganistan'da 2 günde öldürülen 50 Taliban yanlısı.
Pakistan'daki çatışmalarda 21 ölü.
* * *
Türkiye'de ise Adıyaman'da sadece 51 öğrenci yemekten zehirlenmişti.
Ankara'da da bir kazadan sonra gelip yaralıyı alan ambulansın kapısı açılmış ve sadece sedye üzerindeki yaralı yola savrulmuştu.
Bunlardan başka kısa bir süre önce de, Isparta'daki uçak kazasında 57 kişi ölmüş ve Seferihisar'dan bir motorla yola çıkan kaçak mültecilerden 49 kişi, motor denizde batınca boğulmuştu.
* * *
Bendeniz ise bütün bu ölmeler öldürmelerle, ufunetli bir çapaçulluk sonucu sürekli hayatını kaybetme olaylarına soğuk bakıyorum.
* * *
Bu arada Kuzey Kutbu'ndaki buzulların erimesi de hızlanmış; 4 yıl sonunda tüm buzullar erimiş olacak ve "yer" küresindeki kara parçalarını, okyanuslar kaplamaya başlayacakmış.
* * *
Dünyadaki tüm politikacılar hep birlikte buzulların erimesini kınar ve hızlanan erimeye karşı sert çıkarlarsa; ola ki buzullar da, orduların harekete geçmesinden korkarak yavaşlatırlar erimelerini.
* * *
Olamaz mı yani, politikacıların gücü insanları darma duman etmeye yettiğine göre; yetmez mi buzulların erimesini de yavaşlatmaya?
* * *
Şayet yetmezse, bizim "devlet"in kara sevdalılarından, birkaç hukukçuyu da ekleriz yanlarına...
* * *
Can Dündar, dünkü yazısında onlardan söz açmıştı ve şöyle bitiriyordu yazısını:
"'Ben rejimin savcısıyım', 'Ben devlet hukukçusuyum', 'Devlet olmazsa hukuk olmaz' diyenler var.
Yargıç ve savcıların 'devlet çıkarı' için hukuktan vazgeçebileceklerini görmek üzücü...
Çünkü çağın eğilimi tam ters yönde:
'Devletler üstü hukuk' gelişiyor.
'Hukuksuz devlet' tarihe karışıyor."
* * *
"Devlet"i hukuktan daha çok seven hukukçular; makamlarını da güvenceye almak için, denizlerin kara parçalarını kaplamasını elbet istemeyeceklerinden; politikacılarla birlikte "sert çıkabilirler" buzulların hızlı erimesine...
* * *
Ne yazık ki bu tür konuları, Köyceğiz'deki evi doldurmaya başlayan kızlı-erkekli lise öğrencileriyle enine boyuna konuşma olanağım yok.
Hepsi de zaten, okullarda merak etmedikleri konuları ezberlemekten usanmış durumdalar.
* * *
Kendilerine ne olmak istediklerini sorduğumda; işte aldığım yanıtlardan birkaçı:
Bir erkek öğrenci:
- Ben de babam ve dedem gibi emniyet amiri olmak istiyorum.
* * *
Onun yanındaki:
- Ben subay olmak istiyorum.
* * *
Bir başka erkek öğrenci:
- Ben Türkçe öğretmeni olmak istiyorum.
* * *
Kız öğrencilerin de yanıtları şöyle:
- Ben gazeteci olmak istiyorum.
- ...
- Ben psikolog olmak istiyorum.
- ...
- Ben avukat olmak istiyorum.
* * *
Aralarında ne peyzaj mimarı olmak isteyen vardı, ne açık deniz kaptanı, ne diş doktoru, ne bilgisayar mühendisi.
Hemen hemen hiçbiri, henüz istanbul'u da görmemişti.
* * *
Gençler için bir meslek kataloğu yapılsa ve orada hangi mesleklerin "en az ve en çok" kaç para kazandırdığı açıklansa...
Sanırım çok yararlı olur lise çocuklarına.
* * *
Miniskül bir kara pantere "puma"ya benzeyen radyom bakışlı simsiyah Otello, kucağıma çıkmak istiyor ve kendisine yeşil ışık yakıyorum.