şu tabloya bir bakın. orada iki bin yıllık gdp gelişim tablosu var. aslında oldukça önemli bir çalışma bu, ilgi çekici olan pek çok şey var bu tabloda ama bizim şu anda ilgilendiğimiz daha çok 1000 ile 1500 yılları arasında batı avrupadaki dramatik değişim. bin yıl boyunca hiç değişmeyen (hatta azalan) kişi başı zenginlik miktarı, 1500lü yıllarda özellikle italya, hollanda ve ispanya gibi ülkelerde artmaya başlamış. bunun en önemli sebebi, ticarettir.
tabloda maalesef osmanlı ya da ortadoğu falan yok. ancak şunu biliyoruz ki osmanlının kişi başı zenginliği o dönemde avrupadaki bu hızla yükselen büyüme hızını yakalayamazdı. sebebi ise gayet açıktır, osmanlı 1500lerde ne kadar güçlü devlet olsa da, yeni kıtaların keşfedilmesiyle patlama yapan bu ticaret ağından yeterince faydalanamadığı gibi tarımdan gelen gelire ve fetihlere bağımlı olan ekonomik büyümeyi de bu yeni sisteme entegre etmekte zorluk çekti.
bu durum kanuni döneminde sultana bildirilmiş, doğu akdenizin ticari önemini yitirdiği, devlet-i ali'nin yeni fetih programları geliştirmesi gerektiği anlatılmıştı. sultan süleyman her ne kadar hind seferine kalkışmışsa da muvaffak olunamadı. zaten sultan süleymanın hindistandan ziyade orta avrupadaki düşmanlarıyla ilgilendiği anlaşılmaktadır.
sonraki süreç ise osmanlılar açısından çöküşün kaçınılmaz hale gelmesi şeklinde tezahür etti. hollanda, ingiltere gibi ülkeler neredeyse 3 kat zenginleştiler. avusturya, fransa ve rusyanın da bu dönemde zenginleşmeye başladıklarını görüyoruz. sanayi devriminden sonra osmanlı ile çağdaşları arasındaki makas iyice açıldı.
zengin bir halk olmadan güçlü bir ordu kuramazsınız. güçlü ordu olmadan da eski dünya düzeninde güçlü bir devlet olarak kalamazsınız. bu dönem "zenginliğin güç, gücün de zenginlik" olduğu dönemdi.
öte yandan osmanlılar avrupadaki felsefi ve teknolojik gelişmeye de ayak uyduramadılar. avrupada aydınlanma çağıyla birlikte rasyonalizmin değeri arttı. krallıkların aydınlanma çağından sonra gerileyip, yıkılıp, yerini ulus devletlere bırakması bir tesadüf değildir. çünkü aydınlanma çağıyla birlikte yetkisini tanrıdan aldığını iddia eden "tanrının yeryüzündeki gölgesi" olduğu söylenen krallara, monarklara olan itimat ebediyyen sarsılmıştır. bu bilgiler ışığında atatürkün şu meşhur sözünü bir daha gözden geçirirseniz, daha kolay anlarsınız: https://www.youtube.com/watch?v=_woEOiu3_Kc
ne alakası var bunun konuyla diyeceksiniz. rasyonalite olmadan bilim olmaz. çünkü bilimde bilginin kaynağı (bkz: epistemoloji) akıldır. halbuki aydınlanma çağına kadar bilginin tek meşru kaynağı dini kaynaklardı. galileye dünyanın dönmediğini anlatmaya çalışan kilisenin aslında söylemeye çalıştığı şey şuydu: "sen basit bir insan olarak kim oluyorsun da tanrının sözünü yalanlamaya cüret edebiliyorsun?" emin olun eğer o çağda yaşasaydık, tıpkı kilise gibi biz de galileye ateş püskürecek, belki onu çarmıha germek isteyecektik. çünkü dediğim gibi, o dönemdeki mantığa göre insanlar bilmeleri gereken her şeyi biliyorlardı. bundan daha fazlasını öğrenmeye çalışmak, tanrının öfkesini üzerine çekmek demekti. hiç kimse böyle bir işe kalkışmamalıydı. işte aydınlanma çağıyla birlikte avrupa, bu mantığı kırdı. elbette ortalama bir vatandaş için geçerli değil bu söylediğim. ancak yönetici elit, genelde rasyonel insanlardan oluşuyordu artık.
işte osmanlı, bu aydınlanmayı çok uzun süre sonra yaşadı. üstelik bunda da taklitten öteye gidemedi. hatta türkiye aydınlanması bile aynı şekilde, çok özgün bir ekol oluşturamadı. 3. selim tahta çıktığında dönemimizin moda tabiriyle akil insanlardan bir danışma meclisi kurdu. herkes devletin içine düştüğü acz'den kurtulabilmesi için aklında ne varsa söyleyecek, bunlardan sorumlu tutulmayacaktı. işte o toplantıda emin olun öyle saçma öneriler geliyor ki bazı softalardan... okurken gülmekten alamıyorsunuz kendinizi. zaten aynı kafa yapısı bilimle ilgili her alanda kendini hissettiriyor. dünyanın ikinci gözlemevi inşa ediliyor, "tanrının gücüne gider" denilerek ve bir takım musibetlerin sorumlusu olarak gösterilerek yıktırılıyor. avrupadan orduyu modernize etmesi için subaylar, teknisyenler getiriliyor, "gavurdan mı öğreneceğiz bu işi" denilerek huzursuzluk çıkarılıyor. silahlardaki değişime bazı yeniçeriler karşı çıkıyorlar falan. daha neler neler.
böyle bir devletin yıkılmama ihtimali yoktu. aslına bakarsanız osmanlı devleti taa kavalalı ali paşa döneminde fiilen yerle bir edilmişti bile. ama uzatmaları oynadı devlet-i ali uzunca bir süre. tüm bunlar osmanlının ihtişamından bir şey götürmez. böyle olması gerekiyormuş deyip geçmesini de bilmeli. ama evladı osmanlıyım diyen bir grup apaçinin her fırsatta osmanlıya dönüşten bahsetmesi falan tek kelimeyle komik kaçıyor. osmanlı tarihte kendisine kocaman bir yer edinmiş zaten. onun dirilmeye ihtiyacı mı var?