galatasaraylı olmak

entry664 galeri
    99.
  1. 18 Mayıs 2000 sabahı Galatasaray aşkıyla yanan bedenlerimiz ağırlaşmıştı.Avrupa'nın "En Büyük" takımının bir taraftarı, bir neferi olmak çok daha fazla sorumluluklar yüklemişti üzerimizde. Çünkü biz farklıydık. Çünkü "kıskanılıyorduk" artık, çünkü "gıpta" ile bakılıyorduk,çünkü biz GALATASARAY'lıydık...

    Herkesin kendi hikayesi vardır mutlaka "17 Mayıs'a" özel. Sabahlara kadar içenler, saatlerce arabasının kornasına basa basa dolaşmadık sokak bırakmayanlar, gecenin bi yarısı kendini havuzlara,denizlere atanlar, evde bilumum tahta, çanak, bardak, kırılması kolay ne varsa sevinçten kıranlar, hayatında ilk defa göz yaşlarını tutamayanlar, Kopenhag’da "hacı" olup yıllarca anlatacak yüzlerce hikayesi olanlar, en mutlular, en çok sevinenler, sevinmenin en ilginç yollarını seçenler vs vs...

    17 Mayıs sabahından sonra artık kendini daha çok Galatasaraylı hisseden bir çok hikayeler okuduk Galatasaray Dergisi'nin 'En Taraftar' köşesinde, gazetelerde, arkadaş sohbetlerinde. Kaptan Bülent UEFA kupasını kaldırırken aynı anda milyonlarca yeni Galatasaray taraftarı olmuştu.Oysa biz UEFA kupasına giden yolda en başarısız zamanların bile taraftarlarıydık..Hem de utanmadan, sıkılmadan, saklamadan !...

    3 kornerin 1 penaltı olduğu, topun sahibinin maçın gidişatını belirleyebileceği zamanlardı. Üstümüzde sarı -kırmızı formaya benzetilmeye çalışılmış yünlü kısa kollu insanın bedenini kaşındıran ama renklerin verdiği heyecanla o kaşınmaları bile hissedemediğimiz çocukluğumuz...

    Futbolu iyi oynayamayanın "Simoviç" olarak kaleye geçtiği yaşlarımızdı . Bir takım "Galatasaray"sa diğer takımın mutlaka "Fenerbahçe" olması gereken zamanlarımızdı..Fenerbahçe ile oynadığımızdan her topa uçarak atladığımız, dizimizin kolumuzun kanlar içinde kaldığı ama o acıları bile hissetmediğimiz mahalle derbilerimiz vardı . Yendiyseniz eve hoplaya zıplaya "kan - ter" içinde gidip, ale büyüklerinin bağırmalarına "ama feneri yendik!" savunmalarınız ..

    Tv'lerde maçların olmadığı radyoda dinlenilen maçlarda "süper bir gol"ün ne derece süper olduğunu, hayalimizde ki süper gollerle canlandırdığımız "sese duyarlı" zamanlarımızdı... Siyah-Beyaz ekranda kimin "sarı-kırmızı" kimin "sarı-lacivert" olduğunu kaptan Cüneyt'in kale sahasına yaptığı ortayla yüreğimizin hızlı atışından fark ettiğimiz çocukluğumuz....

    Yıllar geçtikçe sevginin büyüdüğünü içinde hala o atmosfere şahit olamamanın getirdiği bir hüzün fırtınasıyla artık renkli seyredilebilen ekranlarda Pazar akşamı TRT’de izlenilen maç özetleri girmişti hayatımızın en sarı-kırmızı yaşlarına . Artık maçları canlı izlediğimiz"inter Star"lı günler vardı. TV'nin iyi çekmediği zamanlarda sarı-kırmızı'yı daha net görebilmek için teraslara çıkılıp anten ayarlarının yapıldığı "tamam şimdi mükemmel" diye bağırmaların birbirine karıştığı günler. Mükemmellik ekrandaki renklerde miydi, içimizde ki sevgide miydi çözemiyorduk..

    Sonra değişen, gelişen dünya .Daha bir yakınlaştığın, daha net sarı-kırmızı'lı günler .. "Alem Buysa Kral Cimbom" marşlarının TV’lerde gösterilmeye başladığı kliplerle süslenen Avrupa zaferleri..Takımınızın aldığı 3-3’lük bir "beraberlik" için duyduğunuz son " zafer" söylemleri...

    Ali Sami Yen atmosferine her yaklaştığımızda gencecik kalbimizin yerinden fırlayacak gibi olmasının bi anlamı olmalıydı.90 dakika bütün sıkıntıları , dertleri bir kenara itip sadece sarı-kırmızı bir aşk'a konsantre olmanın mantıklı bir açıklaması olmalıydı...

    Karmakarışık ama bir o kadar da sarı-kırmızı bir hikaye bu... Başı yok,sonu yok, girişi, gelişmesi, sonucu yok...Ama heyecanı, sevinci, gururu, onuru ,sevgisi ve aşkı bol bir hikaye.17 Mayıstan daha çok, 17 mayıs öncesine de gururla bakan, sadece zaferlerin değil, yarım düzinelik hezimetlerinde taraftarlarının bu hikaye. Bir günde taht'a çıkmayıp, 1 günde taht'tan inmeyenlerin bu hikaye... 17 Mayıs sonrasında, yenilse de yense de boynundaki sarı-kırmızı atkıyı, içinde ki sarı-kırmızı aşkı bir gün olsun ihmal etmeyen, gizlemeyen , kimine göre "deli", kimine göre "holigan", kimine göre "çapulcuların" hikayesi ..

    Süslü 17 Mayıs hikayelerine inat, kupalarla süslenmeyen, sadece başarılara endeksli olmayan, şarkılara uyarlanan içi boş kelimelerden öte, yıldız verilmeyip kendi yıldızını yaratan,
    "sarı-kırmızı" bir AŞK HiKAYESi !...

    ultrActor
    15.05.2003
    2 ...