Çokları gibi ben de 32.Gün'le 1986'da Thatcher röportajı ile tanıştım. O güne dek devlet televizyonunda sadece devlet büyüklerimiz "demeç dikte ettirirlerdi". "TRT soru sormaz"dı. Hele Thatcher gibi dünya çapında bir liderle görüşüp, onu sıkıştırmak sözkonusu bile olamazdı.
Oysa 32. Gün daha yayın hayatının ilk aylarında büyük bir fırsat yakalamış ve Thatcher'dan randevu almıştı.
Görüşmenin yapıldığı günlerde tesadüfen ben de Londra'daydım. Röportajdan sonra BBC Türkçe Servisi'nde karşılaştığım Birand'ın gözlerindeki parıltıyı hala unutamam. Mesleğe yeni başlamış bir muhabirin heyecanı içindeydi.
Kafasındaki her şeyi sormuş ve çok güzel yanıtlar almıştı. Nefis bir program olacağını düşünüyordu. Henüz Türkiye'yi tanımıyordu.
Sonra neler olduğunu Birand'ın yeni kitabı "32. Gün"ü okuyunca öğrendim. Röportaj yayına hazır hale gelince Birand, karşısında "denetim hazretlerini" bulmuş. Hazret hemen bir soruya takılmış. O soruda Birand "Özal gibi Thatcher'ın da uyguladıkları politikalarla büyük bir işsiz ordusu yarattıklarını" söylüyor ve "Bu bir başarısızlık değil midir" diye soruyormuş. TRT bu soruyla Özal'ın suçlandığı gerekçesiyle makası konuşturmuş ve o soruyu çıkartmış.
Ama Birand'ı daha da çok şaşırtan gelişme yayından sonra TRTye yağan telefonlardı, öfkeli izleyiciler arayıp "Nasıl olur da bir Türk gazetecisi ingiliz Başbakanı'nın karşısında bacak bacak üstüne atarak konuşur" diye soruyorlardı. Birand şaşkına dönmüştü. "Niçin bacak bacak üstüne atamayacaktım ki" diye soruyordu: "Bir Fransız, bir Alman, bir Amerikalı gazeteci yere çömelip de mi soru soruyordu?"
Birand daha sonraki söyleşilerinde de bacak bacak üstüne atmaya devam etti. Çünkü bunun, karşısındakine saygısızlıkla ilgisi yoktu. Oysa muhatabı karşısında "el pençe divan durmak" ezik bir gazetecilik anlayışını simgeliyordu.
Zamanla hepimiz röportaj yaparken bacaklarımızı eğip bükmemeyi öğrendik. TRTye gelen tepki telefonları da azaldı. Ve bizler bacak bacak üstünde dünya liderlerine soru sorarken izleyici bundan gururlanmaya başladı.
* *
Çoğu zaman düşünmüşümdür; belki de bu başarının ardındaki nedenlerden biri bizim toplumsal aşağılık kompleksimizdir. Nihayet bir Türk'ün, bir dünya lideri karşısında bacak bacak üstüne atarak ezilmeden çatır çatır sorular sorması gururumuzu okşadı, komplekslerimizi yatıştırdı ve zamanla bu röportajlar çoğaldıkça 32. Gün de hepimiz adına dünyayla yarışan bir markaya dönüştü.
Başarının ardında yatan bir başka neden de Birand'ın yurtdışında yaşıyor olmasıydı. Bu sayede olaylara dışardan, önyargısız ve korkusuzca bakabiliyordu. Programda en hassas konuların üzerine uluslararası gazetecilik kıstaslarıyla ve cesaretle yürüyebiliyordu. (can dündar-yağmurdan sonra)